"Damla, uyan hadi, geç kalacağız." Sesleri boğuk boğuk duyuyordum.
"Ya beş dakika daha." sesimin duyulduğuna emin olmayacağım, kısık bir ses tonunda konuşmuştum. "İyi, sırrı öğrenemezsin o zaman, sen bilirsin."
Söylene söylene yataktan kalktım. Odamdaki banyoya gidip aynaya baktığımda her sabah olduğu gibi, bakımsız, dağınık bir Damla gördüm.
Gözlerim hafifçe şişmiş, dudaklarım hafif dolgunlaşmıştı. Hayattan bezmiş bir yüz ifadesi görüyordum. En olmayı istemediğim kişiydi bu, bıkmış kişi. Bu olmayı istemediğim kişi olmayacaktım. Hızlıca yüzümü yıkayıp, kendime çeki düzen verip banyodan çıktım. Hızlı duş almam gerekiyordu. Bugün, Emre'den, günlerdir günlerdir benden sakladığı şeyi öğrenecektim, amacım buydu.
Mutfağa geçip Selen'e yalandan bir iltifat ettim. "Yine süpersin Selen!" Selen yine güzel bir kahvaltı hazırlamıştı. "Biraz öyleyim ya bu konuda." diyerek başarısını tebrik etti. Gülüşüp, masaya oturduk.
"Bugün gideceksin değil mi?" diye merakla sordu.
"Evet, artık sıkıldım, çözmeliyim şu olayı." dedim düşünceli bir şekilde. "Aslında ortada bir olay yok. Ama sonuçta benden bir şey saklıyor."
Selen, dikkatle yüzümde duygularımdan izler arıyordu ancak duygularımı kimseye belli etmezdim.
Selen sustuğunda ağzıma salatalık attım ve ardından devam ettim, "Emre'ye çok güvenmediğim doğru ama, kötü bir şey yapmaz diye düşünüyorum Selen. Ya sence?" Emre ile birbirimize aşık değildik. Onunla neden sevgili olduğumuzu bilmiyordum. İlk sevgilim oydu, bir aptallık yapıp teklifimi kabul etmiştim ve aptallık bana göre değildi.
"Bilmiyorum, o dengesizin ne yapacağı belli olmaz." Selen ve hatta çevremdeki çoğu kişi, Emre'den haz etmezdi.
"Ben gidiyorum Selen!" kapını önünde durmuş, Selen'e sesleniyordum. Sesimde bariz bir acelecilik vardı. Acelemin nedeni konunun ne olduğunu merak etmemden kaynaklanıyordu.
"Öptüm seni!" Diye seslenerek evden çıktım. Arkamdan bir şeyler mırıldandığını duymuştum.
Hızla ilerleyerek siyah, spor arabamın kilidini açtım. Sessiz sokakta, kuş seslerinden ve arabanın açarken çıkardığı sesten başka ses duyulmuyordu.
Bodrum sabahı yine sessiz ve huzur doluydu. Burası, zengin ve şımarık kızların çok bulunduğu bir yerdi.
Bana, babamdan bir miras kalmıştı. Ancak hiçbir zaman, paranın kişiliğimi zedelemesine izin vermeyecektim.
Para, o, Lidyalıların bulduğu şey, insanları bozuyordu. Buna izin vermeyecektim. Asla o elinde pembe çantasıyla, ağzında sakızıyla dolaşan kızlardan olmayacaktım. Buna hiç niyetim yoktu.
Arabayı çalıştırıp, Emre'nin evine doğru sürdüm. Yolda ilerlerken sol tarafımdaki bebek arabasını süren kapalı kadına, köşede yalnız başına oturan küçük çocuğa, kısa boylu adama baktım. İnsanların zekasını dış görünüşünden anlamak o kadar da kolay değildi ama ben biliyordum, bu insanlar paranın peşinden koşan, dertli, ortalama zekalı insanlardı.
İnsanları seyrederek ilerlediğim bu yolda henüz düşüncelerimin sonuna gelmiştim ki, adresteki eve geldiğimi fark ettim. Adresi günler önce telefonuma not almıştım.
Arabadan inip büyükçe olan apartmana ilerledim. Duvarlar taşla kaplanmıştı, giriş o kadar da büyük değildi. Asansöre ilerledim. İkinci kata geldiğimde durdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendin Ol
General FictionBulutlar üzerime düştü, hayat bana kazık attı, eziliyordum. Yağmur üzerime yağdı, sözcükler zihnime yığıldı, ölüyordum. Derin bir nefes aldım ve ruhumu tekrar ayağa kaldırdım. Not: Bu hikaye uzundur ve asıl 11. bölümden sonra başlar. Sen sıkıldığın...