Yeni bir kabusu daha rafa koydum. Yüzümdeki boncuk terlerle ve şiddetli bir baş ağrısıyla gözlerimi açtım.
Zaten zihnimdeki düşünceler başımın ağrısının artmasına yardımcı oluyordu ve üstüne üstlük üşüyordum. Kendimi zorlayarak yatakta doğruldum ve elimi yavaşça şakaklarıma götürdüm. Gerçekten hasta olmuş olmalıydım.
Ayağa kalkarken komodinin üzerindeki saate baktığımda henüz erken olduğunu gördüm. Şu anda hiçbir şey düşünemiyordum; tek düşündüğüm şey şu lanet ağrı ve üşüme hissiydi. 'Umarım Selen uyanmıştır.' diye geçirdim içimden. Yoksa baş ağrıma ne yapabileceğimi kestiremiyordum.
Dolaptan hızlıca üzerime kalın bir hırka geçirdim. Hırkaya sarılır vaziyette merdivenden inerken evin çok sessiz olduğunu fark ettim. Sessizliğin haykırdığı acıların hızla zihnime boşalmasıyla ağrım şiddetlendi ve istemsizce ağzımdan acı çekerce bir, "Ah." sesi çıktı.
"Damla?" Merdivenlerden indiğimde görmek isteyeceğim son kişiyi koltukta otururken gördüm. "Deniz?"
Okyanus gözlerini hırkama sarılan titrek ellerimde gezdirdi. "Neyin var?" Bir üşüme hissinin gelmesiyle hırkama daha çok sarılarak, "Pek iyi hissetmiyorum." diye mırıldandım.
Kaşlarını çatarak ondan beklenmeyen bir hareketle koltuktan kalkıp elini alnıma koydu. "Çok ateşin var."
"Ama üşüyorum." dedim. "Ateşin varken zaten üşürsün," Gözlerini devirdi. "Küçük Kız."
Sinirle derin bir nefes vererek, "Seninle uğraşacak vaktim yok," dedim. "Gerçekten."
Sırtımı ona dönerek bir kahve hazırlamak üzere mutfağa ilerledim. Hızlıca arkamdan gelirken "Hadi, hastaneye gidelim, yanıyorsun." Ardından ekledi, "Bu bir iyilik değil, haberin olsun."
"İyilik yapmak iyi bir şeydir Deniz. Bundan kaçma." Mutfağa girerken diğer sorusuna da cevap verdim, "Ağrı kesici içerim, geçer, gerek yok."
İnsanları gözlemleyerek onların zayıf yönleri ile dertlerini tespit edebiliyordum ve pek çok kişi bunu garipsiyordu. Az önce de dile getirdiğim gibi, Deniz gerçeklerden ve iyilikten kaçıyordu. Babasını sevmek istiyordu ancak onunla olan sorunlarından dolayı ondan nefret ediyordu. Ona benzemek istememesinin nedeni ondan nefret etmesiydi. Elbette sözlerine ve hareketlerine dikkat ederek onun babasıyla olan sorunlarını tespit edemezdim ama sorunları olduğunu anlayabilirdim.
Aynı zamanda ilginç bir şekilde rüyaların tabirlerini yaptığımda gelecekte o olaylar yaşanıyordu.
Daldığım düşüncelerimden ayrılarak Deniz'in sesine kulak verdim. "Sonra ölüp kalırsan başıma kalmanı istemem."
Sıcak suyun içine sert bir kahve tozu dökerek karıştırırken hafifçe güldüm. "Güldürme iyice başımı ağrıtıyorsun." Kaşığı çıkararak kahveyle beraber sandalyeyi dışa döndürerek oturdum. Deniz de yanımdaki sandalyeye otururken, "Komik değildi." diye mırıldandı.
"Merak etme, senin başına kalmam."
"İnat etme de en azından şu hırkanı çıkar." derken büyükçe olan ellerini hırkama yöneltti. Kahveyi masaya bıraktım ve ellerimi hırkama doğru çıkarırken, "Ben çıkartırım." dedim. Ellerimi tutup tekrar usulca bacaklarımın üzerine bıraktı. Sanki kırılgan bir çiçekmişim gibi sakince hırkamı kollarımdan sıyırdı. O dikkatle hırkamı çıkarırken şaşkınlıkla onu izliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendin Ol
Ficción GeneralBulutlar üzerime düştü, hayat bana kazık attı, eziliyordum. Yağmur üzerime yağdı, sözcükler zihnime yığıldı, ölüyordum. Derin bir nefes aldım ve ruhumu tekrar ayağa kaldırdım. Not: Bu hikaye uzundur ve asıl 11. bölümden sonra başlar. Sen sıkıldığın...