Sorumla beraber Ediz derin bir nefes vermişti. Ardından, "Şey..." diye mırıldandı.
"Ne?" diye sordum. "Aslı. Onu hatırlamadın mı?"
"Sesinden nasıl tanıyayım." Biraz düşündüm. "Bir dakika... İzmir'deki kuzenin değil miydi o?" diye hayretle sordum. Aslı, Ediz'in sıkça bahsettiği, hatta geçmişte görüştüğüm kuzeniydi. Onunla o kadar sık görüşmedikleri için garibime gitmişti. "Evet o."
"Siz çok sık görüşmezdiniz, bir şey mi oldu?" diye merakla sordum. "Hayır, bir şey olmadı, beni görmeye gelmiş."
"Ha, anladım. İstersen onu da al, bize gel? Zaten hemen gitmişsin." Birkaç saniye sessizlik oldu ve Ediz, "Yok, sen de hastasın zaten. Hiç gerek yok. Kötü olursan ilk beni ara." Görmeyeceğini biliyordum ancak istemsizce başımı salladım. "Tamam, teşekkür ederim. Şimdi Deniz'in sana ne dediğini Deniz'e soracağım."
"Damla, hayır. Bak bir şey demedi. Dese işini çoktan halletmiştim." diyerek kendinden emin bir ses tonuyla konuştu.
Israr ettim. "Tamam, o sana bir şey dememiş olabilir ama aranızda tatsız bir konuşmanın geçtiğini görebiliyorum."
"Hayır. Güven bana."
"Sana güveniyorum ama... Setren' de iken de kulağına bir şeyler söylemişti. Aranızı düzeltin artık."
Hemen çıkıştı. "Unut. Aramız düzelmez. Buna gerek de yok. Kendine iyi bak." Geçiştirmesine karşın ben de telefonu kapattım.
Aslı'yı düşündüm. En son görüştüğümüzde daha küçüktük. Ortalama bir zekaya sahip, esmer bir kızdı. Ne onu çok seviyordum, ne de sevmiyordum. Sadece yüzünü görmüştüm. Aramızda çok da uzun bir konuşma geçmediği için onu tam olarak tanımıyordum.
Koltuğa oturdum ve televizyonu açtım. Kanalları gezerken haberlerde durdum. Katledilen masum insanlara baktım. Terör ve diğer nedenlerle katledilen, koca kalpli ailelerini mecburen geride bırakan masum insanlara baktım. Bir de diğer insanlara baktım. Kalplerinde geçmişleri yüzünden siyahı taşıyorlardı. İnsanların başkalarını öldürmelerine, hırsızlık yapmalarına neden olan şey aptallıkları ve cahillikleriydi. İnsanlar eğitici ve güzel kitaplar okumazlarsa, öğrenemezlerse cahil, beyinlerini kullanamazlarsa aptal olurdu.
Hayatta insanlar farklı mantıklarla da olsa, mutlaka ayrılırdı. İnsanların eşit olduğunu iddia edenler bile bunu bilmelilerdi. İnsanlar bana göre aptallar ve zekiler, iyilik yapanlar ve yapmayanlar, çalışkanlar ve tembeller, hissedenler ve hissetmeyenler olarak ayrılırdı. Aptal insanlar en alt katta yer alırlardı. Zekiler ister kötü olsunlar, ister fiziksel olarak güçsüz olsunlar, yine de en üst kattaydılar.
"Damla?"
"Efendim, dalmışım?" dedim mutfaktan çıkıp yanıma gelmiş olan Deniz'e. Artık onunla kötü konuşmayacaktım. Ama suyuna gitmeye de gerek duymuyordum. Çok iyi olmamıza gerek yokken, kötü olmamıza da kötü yoktu. Neticede aynı evde yaşıyorduk.
Yanıma geçip sordu, "Sence de ülkeyi bu hale getiren suçlular aptal değiller mi?" Düşüncelerim resmen onun diline yansımıştı. "Beynimi okudun," diyerek düşüncemi belirttim. "Kesinlikle öyle. Zeki olsalar iyi şeyler başarmaya çalışırlardı."
Aramız düzeliyor gibiydi. "Durmadan atışmamız mantıksız değil mi Deniz?" Biraz daha ona döndüm. "Biraz olgunlaşmalıyız." dedim.
"Yani haklısın ama bu benim için bir tutku..." Dalga geçercesine güldü. "Çok eğleniyorum." Kahkaha attı." Kısılan masmavi gözlerine baktım ve kaşlarımı çattım. "Hayret, güldün. Sen ve gülmek..." diyerek ben de onunla dalga geçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendin Ol
General FictionBulutlar üzerime düştü, hayat bana kazık attı, eziliyordum. Yağmur üzerime yağdı, sözcükler zihnime yığıldı, ölüyordum. Derin bir nefes aldım ve ruhumu tekrar ayağa kaldırdım. Not: Bu hikaye uzundur ve asıl 11. bölümden sonra başlar. Sen sıkıldığın...