"Yapma!" Yine, o bıktığım, durmadan benzer sahneleri gördüğüm kabusların birinden, bağırarak uyanmıştım. Bağırıp, insanları rahatsız etmek istemezdim ama istemsizce oluyordu. 'Umarım, kimse gelmez...' diye geçirdim içimden. Kimseyi rahatsız etmek istemezdim. Ancak gelen kapı sesiyle, birilerini rahatsız ettiğimi anladım. "Yine kabus mu gördün?"
"Evet, her zaman olduğu gibi." Pencerenin köşesinden gelen, hafif, loş ışıkla Eren'in yüzünü zor görüyordum. "Burada durmamı ister misin?"
"Korkmuyorum ama, sen bilirsin." Eren, ben bunu deyince sandalyeye, yatağımın yanına oturdu. Ne kadar onu kardeşim olarak görsem de, yan yana uyuyamazdım. Sandalyede yüzü bana dönük bir şekilde oturuyordu. "Yine mi o günü gördün? Bu sefer ki konuğun kimdi?"
Hatırlamaya çalıştım.
"Anne, yapma!" tüm barı inletecek şekilde bağırmıştım. "Onu öldürme!"
"Kızım, o seni üzdü, seni uyandırarak benden ayırdı, onu öldüreceğim." Gözlerimi annemin sinir alevleriyle parlayan gözlerinden alıp, Deniz'in alaylı gülümsemesinin silinemediği yüzüne çevirdim. "Neden gülüyorsun?"
"Neden çırpınıyorsun Damla?" diye sordu Deniz. "Ölmek mi istiyorsun?" diye, sorusuna soruyla cevap verdim.
Omzunu silkerek cevap verdi: "Belki, yaşamak istemiyorumdur." İğrenç, buruk ve alaylı bir şekilde gülümseyip annemin elinden bıçağı aldı. Derin bir nefes verdim. Kimse ölmeyecekti. "Kendimi ben öldürmeliyim belki de." der demez keskin bıçağı kalbine sapladı. "Yapma!"
"Damla?!" rüyamdan ve düşüncelerimden Eren'in sesiyle ayrıldım. "Ha, dalmışım."
"Rüyanı anlat bana." ona anlatmalı mıydım? Yatakta doğrulup ona şu soruyu sordum: "Deniz'le kaç yıldır arkadaşsınız?"
"Sizden ayrıldıktan hemen sonra, İstanbul'da tanışıp aynı eve çıkmıştık. Bir kaç yıl oldu yani. Neden sordun?"
"Rüyamda, Deniz garip şeyler söyleyip, o bıçağı kendine saplıyordu. Ama en ilginci, annem Deniz'i öldürecekti. Deniz, annemin elinden bıçağı aldı ve..." gözlerimde dolan yaşların yanaklarımdan süzülmesini engellemek için derin bir nefes alıp devam ettim: "Kendini... öldürdü."
"Tamam, kardeşim..." Eren başımı kendine doğru çekip, sarılırken bunları söylüyordu. "B-ben ne zaman güzel bir rüya göreceğim Eren?" artık gözyaşlarımı engelleyemiyordum. Gözyaşlarına engel olabilen biriydim ancak bu aralar engel olamıyordum.
Annem ve babamı kaybettiğimde, o gün kabus görmeye başlamıştım. O lanet günden önce, nadiren, belki hiç kabus görmezdim. Şimdi, hiç rüya görmüyordum. Ve en kötüsü, kabuslarımı hatırlıyordum. En küçük detaylarıyla.
"Umarım canım... Umarım bir gün..." Eren, hepimizin umutsuzluklarının içinde bulunan umut kırıntısını bana geçirmeye çalışıyordu. Eskiden umut kırıntılarım vardı. Şimdi, hayat isimli kuşlar kırıntıları yemişlerdi. Umudun izlerini arıyor, ve bir gün bulmayı diliyordum. "Umarım... Umarım bir gün... Umarım... Umarım güzel bir rüya görürüm." Ağladığım için sesim zor çıkıyordu. Kafam hala Eren'in boyun girintisindeydi. Bu hayatta, ailesini aptalca bir hata yüzünden kaybeden biri olarak, böyle bana destek olan dostlara sahip olduğum için şanslıydım.
Hayatım şanslı değildi ama yalnız değildim. Mutlu olup, yalnız olmak da, mutsuz olup yalnız olmamak da berbattı. Eskiden, mutlu ama yalnızdım. Şimdi ise, mutsuzdum ama bir hayata değişilmeyecek mükemmellikte dostlara sahiptim. Eren'den ayrılıp, gözlerimi sildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendin Ol
General FictionBulutlar üzerime düştü, hayat bana kazık attı, eziliyordum. Yağmur üzerime yağdı, sözcükler zihnime yığıldı, ölüyordum. Derin bir nefes aldım ve ruhumu tekrar ayağa kaldırdım. Not: Bu hikaye uzundur ve asıl 11. bölümden sonra başlar. Sen sıkıldığın...