3. Bölüm: Garip

237 25 5
                                    

.

Çarptığım çocuğun arkasından esmer, yirmili yaşlarında biri geldi. "Deniz, ne oldu?" bunu söylerken benim gözlerime bakıyordu. "Yok bir şey kardeşim. Delinin biriyle çarpıştık işte."

"Sensin deli!" Diyerek çığırdım. "Bana çarpan sensin ama?" tek kaşını kaldırırken, dudaklarında alaycı bir gülümseme görüyordum.

"Arkamda durmasaydın çarpmazdım! Sinirliyim zaten, sinirimi senden çıkartmayayım! Tanımadığım bir insanın duygularıyla oynamak zorunda bırakmayın beni!" Diye sinirle bağırdım. 

Bu esnada yanıma gelen Burak'ı gördüm. "Ne oldu Damla?" diye, hafif bir merakla ve şüpheyle sordu Burak. Birazdan, Burak'ın sinirle parlayan gözlerinden anlaşılan gereksiz bir erkek kavgası çıkacak gibiydi. "Yok bir şey hadi gidelim." diyerek olası bir kavganın önüne geçmeye çalıştım. Deniz de kaşınıyor gibi Burak'a daha çok yaklaşıp "Bir şey olsa ne olacak?" dedi. Yüzü rahat bir ifadeye sahipti; gerginliğin kırıntılarını taşımıyordu.

"Ne olacağını görürsün." Artık Burak da sinirlenmeye başlamıştı, siniri sıktığı yumruklarından belli oluyordu. Burak, Deniz'in aksine gergindi. Böyle küçük bir olaydan kavga çıkması isteyeceğim son şeydi. "Gösterebileceğinden çok emin değilim..." derken Deniz çok rahat bir ifadeyle Burak'a bakıyordu. Dudaklarına yine o sırıtış yayılmış, insanı sinir etme moduna girmişti. Bilerek sinirlendiğini ayna misali yüzüne yansıtmıyor muydu, yoksa gerçekten sinirlenmemiş miydi?

İkisine bakarak, "Keser misiniz artık şunu? Kapayın çenenizi ve gecenize devam etmeye çalışın! Deniz misin nesin, git artık!" parmağımı ileriye doğru sallayarak isyan ettim. Kavgaya gerek yoktu. "Kıza dua et çocuk." diye gözleriyle beni gösterdi Burak. "Beni unutma, bir gün hatırlatmam gerekmesin, çocuk." Diyerek, Burak'ın gözlerindeki ateşin içine barut attı Deniz. Bunu dedikten sonra arkamızdan kısık bir kahkaha sesi gelmişti. Çocuğa vurgu yaparak, Burak'ı daha çok sinirlendiriyordu.

Burak arkasına bakacak olduğunda kolundan çekiştirerek onu masaya yönlendirdim. Masaya geldiğimizde merakla, "Ne oldu çocuklar?" diye sordu Can.

"Sorma Can ya, bir çocukla çarpıştım, neredeyse kavga çıkıyordu işte." diye bıkkınca bağırdım. Müzik hala son sesti. 

"Neyse, biz devam edelim." diye neşeyle ortamı düzeltmeye çalıştı Selen. Gülümsedim. Her şeye üzülmemize gerek yoktu. Küçük şeylere can sıkmak benim için gereksizdi.

Yerime oturmadan önce, bıkkınca üzerime baktım. Viski üzerime dökülmüştü. Dökülen viskinin soğukluğu sanki tenime işlemiş, içime soğuğu akıtıyordu. Bu soğuğa rağmen, kalbim yanıyor, göğüs kafesime baskı yapıyor ve nedensizce hızlıca çarpıyordu.

"Ben lavaboya, üzerimi temizlemeye gidiyorum." diye sinirle soludum. Kıyafetim mahvolmuştu. Beni duyan Selen, olumlu anlamda başını salladı. Hızla, düşüncelerimi ve kalabalığı yararak lavaboya doğru yürüdüm. 

Zihnim, soğukla, düşüncelerle, sorgularla ve şüpheyle doluydu. Kendimi sorguluyor, Emre'ye nasıl kandığımı anlayamıyordum.

Üşüyordum, bir yaz gecesi, bedenimden ziyade, zihnimle üşüyordum, soğuk insanlar içimi donduruyor, dolu zihnimde fazla düşüncelere yer açıyorlardı.

Lavabonun hemen önünde Deniz'i gördüm. Görmemezlikten gelerek bayanlar tuvaletinin olduğu kapıdan giriyordum ki, kolumdan çekildiğimi hissettim. "Ne yapıyorsun?!" diyerek hışımla kolumu çekmeye çalıştığımda, Deniz kolumu daha da sıktı. Yüzünü yüzüme yaklaştırarak, "Kural bir, bana sesini yükseltemezsin." dedi nefesini yüzüme vererek.

Kendin OlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin