Bölüm diğerlerine oranla uzun. Size ricam, sabırla okumanız. Umarım sıkılmazsınız. Pişman olmayacağınıza garanti veriyorum. İyi okumalar. (Vote gelirse bu acemi yazarı mutlu edersiniz. Bunu istemez misiniz?)
Zihnimdeki gri renk buğulanıp siyaha dönüştü. Zihnimdeki soru işaretleri artıp beynimde iz bıraktı. Aklıma takılan şey düşüncelerime siyahın başka bir tonunu kattı. Bir cümle, benimle ilgili olduğunu bildiğim, beni çokça ilgilendiren, içinde şüphenin ve endişenin izlerinin barındığı bir cümle. Bir cümle, başkasının duymadığı, iki kişi arasında olduğu sanılan bir cümle. Benim duyduğum, zihnime yeni düşünceler ekleyen bir cümle.
Zihnimden, kalbime akan, şüpheli fısıldama. Neydi bu? Anlamı neydi o Ediz'in Deniz'e karşı söylemek istediği cümle? "Bakalım o dediğin şeyi yaparsan neler olacak..." demişti Ediz. Bir an önce Deniz ve Ediz ile bu konu hakkında cesurca konuşmalıydım ama ilk defa, ilk defa içimde yapmamamı söyleyen bir yanım vardı ve o yanın haklı olmasından korkuyordum.
Uçsuz bucaksız bir okyanus olan hayatın bana öğrettiği bir diğer şeydi bu; cesurca ve mantıklıca davranmak. Peki ya o zaman bunu yapmamam gerektiğini söyleyen tarafımın korkusu neydi? Kimdi?
Yemek, Deniz gittikten sonra kahkahalar eşliğinde sona ermişti. En aktif Ediz olmak üzere herkes kendi arasında sohbet etmişti. Bahsedilen şeyler kısıtlıydı ancak uzun bir yemek olmuştu. Geçmişten, eğlencelerden, hüzünden bahsedilmişti. Ediz'in benim emin olamadığım ancak onun emin olduğu duygularına hiç değinilmemişti. Belki Ediz'i, belki beni kırmaktan korktukları için bu konuya değinilse bile hemen geri çekildiler ve bu beni mutlu etti.
Biraz da olsa bazı gerçeklerden kendimi sıyırarak kaçmak istiyordum. Biraz da olsa hayattan koparak kendi dünyamda yaşamak istiyordum. Biraz da psikolojimin bozulduğu dönemlerdeki acılarımı tekrardan tatmak istiyordum. Birazcık mutluluk istiyordum ama hak ettiğim acıları çekmek istiyordum.
Hak ettiğim acıları tatmak, ardından onları kalbime ve zihnime gömüp, yok etmek istiyordum. Gerçekleri unutarak yaşamak istiyordum.
Garip hayatıma iğrenç bir kabus daha eklenmişti. Bu sefer kabusumda babam yer almıyordu. Siyah, kirli sakallı bir adam vardı ve annemi bıçaklıyordu.
Adamın yüz hatlarını çok iyi hatırlıyordum. Yana doğru büyükçe bir burnu, küçük gözleri, ince dudakları, kısa kirpikleri, gözlerini çevreleyen kalın kaşları vardı. Kalın bir yüzü, kısa boyu ve hafifçe göbeği vardı ve iyi bir tipe benzemiyordu.
Bilimsel olarak eğer rüyalarımızda beynimiz yüz üretemiyorsa, ben bu yüzü nerede, ne zaman görmüştüm? Bu adam kimdi? Belki önemsiz biriydi, belki de bana zararı dokunacak biriydi. O tipin bana bir iyiliği dokunacağını düşünmüyor, buna ihtimal vermiyordum.
Yatağımda soluma, kapıya doğru dönerek komodinin üzerindeki saate baktım. Saat henüz 8.45.'di. Kabusumda çığlık attıktan hemen sonra uyanmıştım ancak bu sefer rüyamda attığım çığlıkla kalmıştım. Sessizce çığlımı içime atmış, derinlerime gömmüştüm.
Uykumun kaçtığını anladığımda çarşafı üzerimden kaldırıp ilk önce ayaklarımı aşağıya sarkıttım, ardından derin bir nefes alarak ayağa kalktım. Kimsenin bu saatte uyanacağını düşünmüyordum bu nedenle sarı şortumu ve beyaz tişörtün üzerinde siyah kalpler olan üst pijamamı çıkarmaya gerek duymayarak modamdan çıkıp karşımdaki merdivenlere yöneldim.
Yavaşça merdivenlerden inerken esnedim. Kısılan gözlerimi araladığımda televizyonun karşısındaki koltukların önüne doğru ilerledim ve elinde benim fincanımla kahve içen, saçları dağınık, gözlerinin altı morarmış bir Deniz gördüm. "Deniz? Çok mu erken uyandın? Gözlerinin altı morarmış..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendin Ol
General FictionBulutlar üzerime düştü, hayat bana kazık attı, eziliyordum. Yağmur üzerime yağdı, sözcükler zihnime yığıldı, ölüyordum. Derin bir nefes aldım ve ruhumu tekrar ayağa kaldırdım. Not: Bu hikaye uzundur ve asıl 11. bölümden sonra başlar. Sen sıkıldığın...