Merak

3.1K 281 321
                                    

2 gün boyunca beni merakta bırakmaya neden olacak imalarda bulunmuştu Riddle. Ve sanki tek arzuladığı şey beni merakta bırakmaktı.  Sabahtan beri ortalıkta gözükmüyor ve daha da meraklanmama sebep oluyordu. Eğer bir insana işkence etmek istiyorsam, onu kesinlikle merakta bırakacağım.

"Ne düşünüyorsun?" dedi George kahvesini yudumlayarak.

Omuz silktim. "Hiçbir şey."

Gözlerimi George'a yönlendirdiğimde burada olmadığını fark ettim. Bazen o kadar hızlı hareket ediyorlardı ki nerede olduklarını kestirmekte güçlük çekiyordum. Aniden duyduğum ses arkama dönmeme sebep oldu.

"Gidiyoruz." dedi bileğimi tutup evin dışına çıkartarak. Konuşmak için dudaklarımı aralayacakken aniden duraksayıp gözlerindeki öfke hissiyatıyla bana baktı. "Yardım etmeyeceğim zırvalıklarından sıkıldım." Üzerime 1-2 adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattı. "Merak mı ediyordun? Öğreneceksin." 

Yürümeye başladığında itiraz etmedim. İçimdeki merak duygusu gitmiş, yerini korku kaplamıştı. Benden bir bilet almamı istediğinde ikiletmeden dediğini yaptım. Bindiğim tren Hogwarts'ın yakınlarında durduğunda, Riddle bileğimi tutup yürümeye devam ediyordu. Bir ormana girmiştik fakat hala Hogwarts'ın manzarası net bir şekilde görünür bir konumdaydı. Hiç durmadan belli belirsiz ormanın içinde, ona yetişmemi zorlaştıracak adımlarla yürümesi bunalmama neden oluyordu.

"Yavaşla artık, nereye gidiyoruz?!"

Bir gölün kenarında durduğumuzda dizlerimin üzerine çökmem için omuzlarıma baskı uyguladı. Çenemi kavrayıp bir taşa bakmamı sağladığında kaşlarımı çattım. Taşın üzerinde, eskiye dayanan kan lekeleri vardı.

"Sana bir şeyler hatırlatmıyor mu? Zorla hadi."

Fısıldaşmalar...

Kafamın içinde tanıdık ve bir o kadar da insanı delirtecek fısıldaşmalar dolanıp duruyordu. Çenemi Riddle'ın elinden kurtardığımda ayaklanıp gidiyorken iki kolumu birden tutup sertçe ağaca sabitledi.

"Belki de gerçekten kaçıksındır, Weasley."

"Yeterince açık konuşmuyorsun."

Dudağının kenarını benimle ayar eder gibi kıvırdı. "Neden açık konuşayım?" dedi yüzüme yaklaşarak. "Bana yardım etmediğin sürece, yavaş yavaş acı çekmeni sağlayacağım."

Tebeşir beyazı teni, yılana benzer suratı ve göz bebeklerindeki dikey çizgilik; görünüşü deformasyona uğradığı hali geliyordu gözümün önüne. Kendime gelmek için gözlerimi yumdum. Zihnimdeki görüntüyü yok saysam da, kafamın içindeki sesleri susturamıyordum. Belki de bazı şeyleri merak etmemeliydim. Merak, şu anda en büyük düşmanım olabilirdi.

"Beni gördüğünü anlattığında, sana her koşulda inanan arkadaşlarının, buna neden inanmadıklarını düşündün mü hiç?"

Tekrar kolumu tutup taşın önüne itelediğinde, gözlerim sadece taşın üzerinde kan lekelerinde takılı kalmıştı. Sanki duygularımın derinliklerinde bekleyen bir hüzün belirtisi vardı.

"Emin ol, eskisi kadar nazik olmayacağım." Yere çöküp yanıma eğilerek, tekrar çenemi tuttu ve gözlerini bana kenetledi. "Ve yine emin ol, farkına varacağın şeyler hiç hoş olmayacak."

Hiçbir şey anlamış değildim. Merak etsem de içimden bir ses öğrenmek istemiyordu.

<>

"Fred ve George nerede?"

"Aç değillermiş." dedi annem gözlerini kaçırarak. Ortamdaki garip havayı umursamadan yemeğimi yemeye devam ettim.

"Çatalı ver." dedi Riddle. Ona garipser bakışlar attığımda derin bir iç çekti. "Alt tarafı bir çatal vereceksin, neden zorluyorsun!"

Gözlerimi devirip kimsenin görmediğine emin olduktan sonra masanın altından çatalı, Riddle'ın eline verdim. Fakat verir vermez beklemediğim bir hamlede bulunarak, çatalı tam da sofrada oturan Harry'nin kafasına isabet etti. Harry acıyla inleyerek kafasını tuttu.

"Ne oluyor?!" dedi kafasını tutmaya devam ederek. Riddle'a baktığımda nefret dolu bakışlarını Harry'nin üzerinden çekmiyor ve daha fazlasını yapmak ister gibi duruyordu. 

"Bilerek olmadı, Harry. Üzgünüm."

"Uh, sorun değil Lucia." dedi Harry yemeğine dönerek.

İştahımın kaçmasından dolayı masadan kalkarak odama girdim. Kendimi nedensizce üzgün hissediyordum ve böyle zamanlarda Fred ve George sürekli etrafımda olurdu. Ve yine tam zamanlamayla ikisi birden odama girmişti. Sanki bunu hissediyor gibiydiler. Fred sağıma, George'da soluma oturdu. Fred güler yüzle bana baktığında, ona döndüm.

"Komik olan şey ne Fred?"

"Yalnız ben Fred değilim." dedi hafifçe kaşlarını çatarak.

"Pardon George..."

"Aslında George benim." dedi solumda oturan George.

"Merlin! Kafamı karıştırmayın!"

İkisi de kıkırdayarak, kollarını omuzuma koydular. "Niye üzgünsün?" dediler bir ağızdan. Bir şey söylemeden ikisini de yanıma yaklaştırarak sarılmayı daha uygun buldum.

"Üzgün değilim. Sadece kafam karışık."

Aniden gözlerimi açtığımda, kendimi odamın koltuğunda buldum. Büyük ihtimal Fred ve George'a sarılırken uykusuzluktan sızmış olmalıydım. Saçlarımı düzeltip aşağıya indiğimde Ron ve Harry dışarıdaydı. Yanlarına yaklaştığımda konuşmayı kesip, bana döndüler.

"Ne konuşuyordunuz?" 

"Bellatrix Lestrange." dedi Harry bıkkın olduğunu belli eder bir halde. "Voldemort ölmüş olsa da, o bizim için büyük bir tehdit."

"Onun ismini böyle söyleme, Harry!" dedi Ron tedirginlikle.

"Yeter Ron." dedi Harry hafifçe kaşlarını çatarak. "Bir kül parçasından neden korkacağım?"

Kül parçası...

Şu an da Lord Voldemort ile bakışırken, Harry'nin söylediklerini işitmek garipti.

Riddle ani bir hareketle elimi tutup yumruk gibi sıkmama sebep olduktan sonra, elimi yönlendirerek Harry'nin burnuna vurmuştu. Gözlerimi kocaman açarak sızlayan elimi geri çektiğimde, Harry'de benimle birlikte burnunu tutarak geriye doğru çekilmişti.

"Heey! Lucia?" dedi Ron bir yandan Harry'nin kanayan burnuna bakmaya çalışarak. İkisi de ne yapmak istediğimi anlamaya çalışıyormuş gibi bakıyor olsa da, bunu yapan ben değildim.

"Özür dilerim Harry!"

"Bir gün beni öldürdüğünde de mezarıma gelip özür mü dileyeceksin, Lucia!"

"Onu ben öldüreceğim için, gerek kalmayacak. Endişelenme Weasley." dedi Riddle alay ederek.

Lanet (Tom Riddle)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin