Fred&George

2.9K 249 337
                                    

*Lucia Weasley*

"Adamın dediklerini duymadın mı? Neden ciddiye almıyorsun?" dedim kravatımı çözerek. Yatağa oturup onu izlemeye başladığımda hala düşünceleriyle baş başaydı.

Nihayet gözlerini bana çevirdiğinde konuşmak için dudaklarını araladı. "Bunağın teki işte. Hatırlamaması normal." dedi tiz bir ses ile.

"Bence teorisi mantıklı. Belki de yaptığın lanet senden karşılık istiyordur." Biraz daha düşünüp aklımdaki düşünceleri göz önünde bulundurdum. "Sen kendini bir anıya sıkıştırdığın için lanette senden anılarını alıyordur. Böylelikle kurtulduğunda kim olduğunu unutursun." Aklıma gelen şeyle birlikte tekrar yerimden doğruldum. "Bu konuyu araştırırken rastlamıştım. Böyle şeyler karşılıksız kalmazmış zaten."

"Madem lanetten kurtulan kişi kim olduğunu unutuyor, Sigurdsson neden unuttu?"

"Belki de tam tersidir Riddle. Sadece insanlar kim olduğunu unutur, sen ise hatırlarsın."

Alaycı bakışlar yollayarak arkasına yaslandı. "Lord Voldemort'um ben. Onca insanın hayatına sebep olmuşken bir anda unutulmak ne kadar mantıklı olabilir?"

"Günlüğünde sıkıştığın görünüm ve isim tamamen Tom Marvolo Riddle değil mi? Ya onu unuturlarsa?"

Gözlerini devirerek sinir olduğunu belli eder bir halde seslice nefes aldı. "Her şeye de bir cevabın var." dedi.

"Göz devirip durma." dedim küstah bakışlar yollayarak. "Basit şeylere cevap bulamayacak kadar salak olmanın sorumlusu ben değilim."

Yerinden kalkıp adımlarını bana doğru attıktan sonra yüzüme eğildi. Hemen sonra asamı çıkarıp boğazıma bastırdı. "Asanın hala bende olduğunu bilmiyorsan hatırlatayım. Hatta aklında kalıcı olması amacıyla Crucio lanetini uygulayabilirim."

Bütün bedenim gerildiğinde susmayı tercih ettim. Ateşe körükle gitmemek en iyisiydi. Yasaklı bir laneti -özellikle hayaletken- doya doya kullanmaktan çekinmezdi. 

Aniden odaya birinin girmesiyle birlikte Riddle asayı cüppesinin cebine soktu. Gelen kişi Maeve'di.

"Kafanı mı yedin sen?!"

"Ne?" dedim ne demek istediğini açıklamasını bekleyerek. Hızla yanıma oturarak kaşlarını çattı.

"Bütün derslere girmedin." dedi sert bir ses tonuyla.  Sanki dünyanın sonu gelmiş gibi davranıyordu. Omuzlarımı tutup sarsmaya başladı. "BUNUN, İÇİN, HOGWARTS'TAN, ATILABİLİRSİN!"

Kaşlarımı çatarak Maeve'in omuzlarımda duran elini ittim. "Abartma Maeve. En fazla ceza verirler."

"Hah! Sen öyle san. McGonagall doğduğuna pişman edecek seni."

"Hala abartıyorsun."

Ve Maeve'in dediği gibi, Lucia gerçekten de doğduğuna pişman olmuştu. 2 hafta boyunca sınavlarıyla ve verilen cezalarla uğraşıyordu. Üstelik yetmezmiş gibi, kızın başına Tom yüzünden durmak bilmeyen belalar geliyordu. Tom, elindeki asayı sadece  Lucia'ya  Imperio büyüsü uygulamak için almış olsa da, niyetlerini aşarak kaos ortamı yaratıyordu. İnsanları yaralıyor ve bundan oldukça zevk alıyordu.

Bir yandan da egosuyla savaşıyordu. Lucia, ölüm yiyen olma teklifini reddetmişti. Dolaylı yoldan benlik duygusu aşırıya kaçarak, egosu aşılması gereken bir sorun haline dönüşmüştü. İstediği şeyi ya elde edecekti, ya da yok edecekti.

Fakat bundan daha önemli bir problemi de vardı. "Sen kendini bir anıya sıkıştırdığın için lanette senden anılarını alıyordur." Lucia'nın dediği şey onu epey düşündürtmüştü. Ya benliğimi unutursam? demişti kendi kendine. Ancak işine yarayabilecek bir durum daha vardı, eğer insanlar Tom Marvolo Riddle kimliğini unutursa kimse ondan şüphe etmezdi. Kendini iyi biri olarak lanse eder ve planlarını yeniden kurardı.

Aklındaki soru; hangisi gerçekleşecek? sorusuydu. Eğer kendi benliğini unutursa, kendine bir not bırakarak tekrardan öğrenebilirdi. Lakin empati kurulduğunda kulağa saçma geliyordu. "Durup dururken bulduğum bir nota neden inanayım?" şüphesi de oluşmuştu aklında.

Lucia ise Imperio büyüsünün etkisi altına girerek Tom'u kurtaracağını biliyordu. Artık seni kurtarmayacağım gibi gereksiz tavırlara girmiyordu elbet. Düşündüğü tek şey, Tom'u kurtardıktan sonra neler olabileceğiydi.

"Asamı ver artık!" dedim sesimi olabildiğince yüksek çıkararak. Asamı vermeyeceğini bile bile kavga çıkarıyordum. 2 hafta boyunca sinirimi o kadar içime atmıştım ki, artık birine patlamaya ihtiyacım vardı.

"Git başımdan!" dedi kafasını tekrar kitaba gömerek. Son günlerde sürekli kitap okuyor ve düşünceli gözüküyordu. Önündeki kitabı alıp odanın ucundaki çöpe isabet ettiğimde hızla ayaklanarak asamı boğazıma bastırdı.

"Beni delirtme, Weasley. Seni mahvederim."

Artık patlamak üzere olan gururum beni ele geçirmişti. Asayı -benim bile anlamadığım bir hızla-elime alarak Riddle'ı duvara yasladım. Tam hareketleneceği sırada bir iğne gibi batırdım asayı boğazına.

"Kimse bana böyle davranamaz."  dedim asayı daha da bastırarak. "Voldemort olsan bile." Şu anda tek isteğim yapılan büyülerin ona işlemesiydi. Boğazıma gömdüğü parmakların, ve asamı boğazıma bastırdığı anların hesabını sormak istiyordum elbet.

Hiçbir şey söylemeden birbirimize tiksinç dolu bakışlar atmaya devam ettik. Öfkem azaldıkça, boğazına dayadığım asayı yavaşça geri çekiyordum. En azından artık sürekli maruz kaldığım harekete karşı empati kurabilirdi.

"Özgüvenini sevdim. Fakat yanlış kişi de kullanıyorsun."

"Kişisel düşüncelerinle ilgilenmiyorum."

"Bu kişisel bir düşünce değil."

Onunla alay edercesine kısa bir kahkaha attım. "Huh! O kadar ego depolamışsın ki, sahip olduğun fikirleri bile nesnel olarak kabul ediyorsun."

Beni geriye doğru iteleyerek tekrar sandalyeye oturdu. Yüzünü avuçlar içine alarak kendine gelmeye çalışıyordu. "Kafam çok yoğun." dedi kısık bir sesle. "Ve sağlıklı düşünemiyorum. Çık git odadan."

"Benim odamda, benim sandalyemde, benim masamın önündeyken, bana emir mi veriyorsun?"

"Canını yakacak şeyler söylerim Weasley."

"Söyle hadi!" dedim elimi masaya vurarak. Gözlerini bana çevirdiğinde, içimdeki merak duygusu artıyordu. "Sürekli bir şey saklıyormuş imasında bulunacağına söylesene?"

Ayağa kalkarak adımlarını bana doğru attı. Gülümsüyordu. Fakat pek de masum olmayan bir gülüştü.

"Fred ve George."

Aniden kaşlarım çatıldı. "Ne alaka şimdi?" dedim sorgulayıcı bir şekilde. Gülümseye devam ettiğinde asamı alıp odadan çıktım. Gryffindor tablosunun önünde durduğumda şifreyi hatırlamaya çalışıyordum.

"Domuz burnu!" dedim aniden. Şifreyi söyler söylemez tablo açıldığında ortak salona girdim. Fakat gözle görülür kimse yoktu. Yatakhaneye doğru ilerleyip Fred ve George'un odasına gitmeye niyetlenmiştim. Arkamdan durmam için bağıran Gryffindor başkanı umurumda bile değildi. Odanın kapısını büyü ile açar açmaz gördüğüm garip manzara kalbimin hızla atmasına neden oluyordu.

Bu da neyin nesiydi?

Lanet (Tom Riddle)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin