Soğuk ve sessiz bir sabah,
Karanlık geceyi kıskandıran zifiri bir aydınlık doğdu suların dibine.
Günlerce hiç güneş doğmamış gibi esrarengiz bir uğultu ve ağaçların heybesinden dökülen sonbahar gözyaşları...
Sığ,yorgun bir koca karının sırtında bir heybe,dilinde lanet naraları,gözlerinden süzülen sonsuzluğu arayan bıkmış yorgunluk.
Şırıl şırıl akan pınarın dilinden ilahiler sunuluyor,adak taşlarla.
Az önce bir kuş cıvıltısı ve binbir kuş daha...
Tepeden koşan örgü saçlı bir küçük kız ve dağın dibinden yükselen pamuk yüklü bulutlar...
Önünü ardını bilmeden saplandı birden bir ok,gencecik bir dağ keçisinin boynuna ve ardından hızlı adımlarla bir Gazal Tazısı...
Yukarıdan aşağıya süzülmeye değer gencecik körpe kızlar ve yağız delikanlılar eşliğinde bir düğün alayı geçti aşağı yoldan ve eli kınalı gencecik gelin.
Yavaş adımlarla yürüdü;küçük,esmer örgü saçlı Neva,
Karşısında belkide hiç görmediği bir kalabalık ve yüzünde tatmadığı bir ekşimsi endişe.
Yolun hemen aşağısındaki köyden,Karakaya'dandı gelin,damat ise
Almendil'den.
Koyunlar kesilip,aşlar pişirilmiş çoktan,al mendilli atlar evin önündeki arazide bağlanmış,yüzü aşkın kadın erkek halaylar oyunlarla şenliğin içindeydi.
Davul,zurna sesleri eşliginde gelin düğün alanına,er evine,bey evine getiriliyordu,ak atının sırtında,Almendil'in düzüne.
Neva endişeli bakışlarını sürdürüyor,ne olduğunu anlamaya çalışıyordu,bir yandanda böyle bir şeyler hatırladığını anımsıyordu.
Küçük Neva küçük adımlarıyla kaçmak istedi ve birden babaannesi elinde heybesiyle tuttu küçük torununun elbisesinden.
Nereye kaybolduğundan endişelenmiş olacakki bütün kızgınlığı ile merhamet ve korku kustu küçücük torununa Firuzan.
Neva kimsesizdi ve küçücüktü ustelik,
Bir yaşlı Firuzan nenesi,pullusu bir çiftte mezarlık taşı dışında kimsesi yoktu.
Adını bilmediği bir hastalıkla kaybetmişti babasını,annesini ise doğumunda...
Adını bilmediği bir yerdeydi,sebebini bilmediği bir şekilde...
Önünde yollar ve yıllar vardı,önünde ve ardında apansız kimsesizlikler.
Üstelik yaşlanmıştı Pullusu,nenesi,neşesi.
4 keçileri vardı tek tek isim koymuştu hatta Neva;
Birincisi hepsinin annesi Papatya,ikincisi Kartopu,üçüncüsü Gölge ve dördüncüsüne ise en küçüğüne bugünkü gelinin adını vermişti;Defne.
Neva sevimli mi sevimli bir kızdı,hele nenesinin yaptığı örgüleri onu gökten inmiş meleklere çeviriyordu. Firuzan kıymazdı hiç mi hiç kara keçisi,inatçı torunu Neva'ya.
Düğün yemeğinden bir tas isteyip koydu önüne,bir yandanda torununa yemekten yedirdi ve yavaşça ahşap derme çatma evlerinin yolunu tutmaya koyuldu,
Nihayetinde düğün dağılmış keçiler memelerini süt doldurmuş ve akşam gelip çatmıştı Almendil'in semalarına.
Tahir efendinin oğlu Civan'da ermişti Defne'si ile muradına.
Birden kapıdan seslendi Firuzan tok bir sesle,
+Kara Keçii! Nevaaaa
Kuzum neredesin sen!
-Nene,neneeee!
Diye seslendi korku ve ağlamaklı bir tonla neva.
Babaannesi firuzan hanım hemen koştu sese,
Birde ne görsün!
Ahırın kapısı açık keçilerin herbiri bir yere kaçmış ve Neva bembeyaz kesilmiş.
Firuzan hemen bağırıp imdat dilendi etraftan,hırsızlar en genç keçisi Defneyi çalmışlardı ,bu akşamüstünün loş ışığında. Uluorta, hemde Neva'sını deliye çevirerek.
Yaşlı firuzan,yorgun gözleriyle birkaç damla yaşla anlık bir yasa büründü, elinde avucunda yoktu ustelik yaşlanmıştı.
Hemen camiden duyuru için hoca ve muhtar efendiye aman dilendi. Kolu komşuya ah u feryad etti. Nihayetinde kimi kimsesi yoktu Firuzan'ın ve hırsız herkimse bunu iyi biliyordu,ama kimdi!
Bunca hengameye ve defnesinin çalınmasına dayanamayan Neva çoktan düşüp uyumustu korkuyla puulusunun kucağına. Ve gece zifirdi artık gündüzlerden umutsuz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEYHAT
Ficción GeneralSonu ve başı belirsiz hengamede ilk adımın ardından ikinci adıma cesaret etmek gibi bir sanrı, Heyhatlarla bilenen sükuttan arda kalan son adımın izinden bir güruha ilham veren tek tanrı... Çaresizlik kin ve kargaşanın umutla gülümseyen tek çocuğu Ü...