KURŞUN
Zihin karşımdayken hiçbir zaman rahat olmazdım. Zihin yanımdayken diken üstünde olurdum. Zihin bana bakarken bakışlarımı kaçırırdım. Zihin benimle konuşurken başımı eğer, ona saygı duyduğumu gösterirdim ama Zihin beni işkence odasında, Kor'un karşısında döverken içimi anlayamadığım bir huzur kaplardı. Nedeni belliydi. Bir çocuk babasından dayak yerdi, ben de hiç olmayan babamın yerine Zihin'i koymuştum. Bana ne yapsa hakkıydı.
Deponun içindeki rutubet kokusu, asılan meşaleler olmadığından ve şömine yanmadığından çok daha belli oluyordu. Ondan daha belli bir koku varsa, o da kan kokusuydu. Kendi kanımın kokusu.
Herkesi bir sandalyeye bağlayıp dövmeyi tercih etse de bende bunu yapmıyordu. Nedenini bilmiyordum. Muhtemelen hiçbir bağım olmasa da ona karşılık vermeyişimden büyük bir haz duyuyordu.
Güçlüydüm.
Ama zihin bu gücü bana sağlayanlardan biri olduğu için onun üzerinde bunu kullanamıyordum.
"Başımıza iş açan bir mafya kalmamıştı." diye haykırdığında sesi duvarları kamçılarcasına yüksekti ve odanın içinde yankılanıp bana geri döndü. İki büklüm durduğum yerde karnıma inen bir tekme daha öksürmemi sağladı. Dudağımın kenarından kan sızıyordu, kollarım ve bacaklarım tekme yemekten, tutup savrulmaktan ağrıyordu ve aldığım kesik nefesler göğsümü sızlatıyordu. Kaşımdan akan kan gözüme kaçmasın diye sağ gözümü sıkıca kapatmıştım, diğeri ise kanlandığı için kırpmak zorunda kalıyordum. "Biz kim, İtalyan mafyasıyla uğraşmak kim kızım? Ne yapacağız? Zincir'i başımıza yıkmak mı istiyorsun? Hangi piçe yazdın yine de bunlar bizim başımıza patladı?"
"Kimseye yazmadım." dedim nefes nefese zar zor, konuşmak bile karnımda dayanılmaz bir ağrıya neden oluyordu. Bilerek üç kurşun yarasının olduğu yere vuruyordu çünkü orası zaten daha önce hasar almıştı, canımı yakmak çok daha kolay oluyordu. Daha fazla dayanamayarak bacaklarımı karnıma çekerek kendimi korumaya çalıştım. Üzerimdeki beyaz tişört artık beyaz değil, yer yer kırmızı lekeler bırakan tuhaf desenli bir tişörte dönüşmüştü. Boya, kanımdı. Kaşımdan, dudaklarımdan, burnumdan ve ağızımın içinden akan kan. Omuzumdaki kesikten ve alnımdaki yarıktan akan kan.
"Kimseye yazmadıysan bu siktiğim mafyaları bizi nereden buldu? Hangimiz uğraşıyoruz mafyalarla? Zincir'de kaç kişi Sicilya'ya mektup gönderip duruyor?" cevap vermeden avuç içlerimi kanımdan küçük bir göl oluşturan zemine koyup doğrulmaya çalıştım. Saçlarım kanımla ıslanmış ve boynuma yapışmıştı. Birkaç kez öksürdüğümde dudaklarımdan çıkan kan zemine aktı, karnıma inen bir tekmeyle daha sırt üstü yere düştüm ve bir ağız dolusu kanı yutmak zorunda kaldım. Aldığım demir tadı midemi bulandırırken zifiri karanlıkta hiçbir şey göremediğim tavana bakmak zorunda kaldım. Kan ve rutubet kokusu artık dayanılmazdı.
"Ne yapacağız kurşun? Adamlar hepimizi kurşuna dizecek. Öleceğiz anlıyor musun? Hem de hepimiz, senin yüzünden öleceğiz! Katilsin." yüzlerce günahkarı öldürmeyi, bir masumu öldürmektense daha çok isteyeceğimi ona söyleyemedim. Aklımda dönen tek şey beni burada tutmayacaklarıydı. Bir uyarıydı bu, ve ben her şeyi onlara söylemek zorunda kalmıştım.
Zihin doğal olarak beni suçluyordu, ben Vincenzo'ya mektup yazmasaydım yerimizi belli etmeyecektim ona göre ama bana savurdukları tehditlerden anladığım kadarıyla bu planlı bir şeydi. Birinin mektuplarıyla olacak iş değildi.
Kor beni kurtarmak için hiçbir şey yapamıyordu. Kendi canının acımasından korktuğu falan yoktu, yalnızca onun canını yakacak olsa sorgulamadan koşarak yanıma gelir, beni ondan korumaya çalışırdı ama o beni korumaya çalıştıkça Zihin bana zarar verirdi. Yanından ayırmadığı çakısıyla kollarımı ince çizikler halinde keser, kan kaybederek bayılmamı beklerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geceye Hapsolduk
Mystery / ThrillerEskiden Sicilya'ya kaçırılan küçük bir çocuktum, şimdi ise bir uyuşturucu satıcısı. Geçmişim peşimi bıraktı sandım, yanıldım. Dünyada küçük esnaflara dadanmasıyla nam salmış Sicilya'lı çete, nam-ı diğer L'ucello Zaffiro beni bırakmadı. Dolayısıyla...