BÖLÜM 9

16 1 0
                                    

VİNCENZO LUCELO

Eğitmenlerin odası denilen yerde ikizler ve Callisto'yla oturmuş boş boş Zincir'in bahçesini izliyordum. Hayatları bir anda karanlığa gömülen yedi sekiz yaşlarındaki çocukları, on iki- on üç yaşlarında gençlik ve çocukluk arasında arafta kalmış ergenleri, reşit olalı çok zaman geçmediğine yemin edebileceğim gençleri, yirmilerinin başındayken yanlarında bir çocuk gezdiren Zincir ailelerini, karnı burnunda, en fazla on dokuz yaşında olan bir kızı, yanında kocası olduğunu düşündüğüm ilgisiz adamı. 

Bahçede yaşanmışlıkların esiri, hayatın rüzgarına karşı gelmeye çalışan onlarca insan vardı. Küçük bir esintide savrulsa da bunu bir deneyim olarak gören, bir sonraki rüzgarsa sarsılmayacak kadar güçlü durmaya çalışan insanlar... ama ilk çıkan rüzgar, tutundukları dalla aralarındaki bağı inceltmiş oluyordu ve bir sonraki sert rüzgara karşı çaresiz kalıyorlardı. Aniden esen rüzgarlar hayattan kopmalarına neden olabilirdi ama hepsinin yüzündeki ifade bir şey belli ediyordu; ölmek umurlarında değildi. Yedi yaşındaki çocuklarda bile aynı ifade vardı. biri hariç...

Küçük bir kız çocuğu bahçenin çevresini saran demir duvarın köşesine çökmüş, bacaklarını karnına çekmişti ve elindeki küçük çakıya bakıyordu. Uzun saçları beline dökülürken kocaman gözleri çakıdaydı, küçük ellerinin arasında çeviriyor, ona olabilecek en temkinli davranışla, ürkek yaklaşıyordu. Burada çocuklar oynamıyordu, burada çocuklar öldürülüyordu. Üzerindeki sarı, askılı kollarında fırfırlar olan tişörtü ve pembe şortu bile burada olmaması gerektiğinin en büyük kanıtıydı. Tahminen on üç on dört yaşlarındaydı. 

"Korkuyor." dedi benim gibi pencere pervazına yaklaşmış Bonfate. Onu ciddiyete bürünürken gördüğüm sınırlı zamanların birindeydim belli ki. 

"Sen de korkaktın." demeden edemedi Bonfiglio ikizinin üzerine, istemsizce gözlerimi devirip çenemi pervaza yatırdığım koluma bastırırken derin bir nefes aldım. Kurşun'la değil aynı yapının içinde olmak, aynı şehirde, aynı ülkede olacağımızı bile düşünmezdim. Ama her şeye rağmen bu daha can yakıcıydı. Onu görüp benim çocukluğunu geçirdiği kişi olup olmadığımı sorduğunda terslemek zorunda olmak. Onu gördüğümde içimde oluşan hislere sahip çıkmak zorunda olmak. Kesinlikle çok can yakıcıydı. 

Üstelik Sicilya'da kendimi ikna etmeye çalıştığım durum silinip gitmişti, çünkü iyi olmadığını görmüştüm. Berbat bir haldeydi. İğrenç bir yerde yaşıyordu, Zihin denen adam adi herifin tekiydi, Zincir'de her yer rutubetliydi, dayak yiyordu ve zamanında o kadar dayak yemişti ki, artık kafasının duvara vurulmasını umursamayacak hale gelmişti. Ya da canının acımasını, üzülmeyi. Bizimle olsa ona farklı davranılmayacaktı, bunu garanti edecek kadar çok yaram ve dikiş izim vardı ama en azından onu koruyabilirdim. Kor onu koruyamıyordu. Canının acıdığını gördüğü her an canından can kopuyormuş gibi hissettiği belliydi fakat Zihin öyle bir adamdı ki onu umursadığını belli ettiği her an Kurşun'un canını çok daha fazla yakıyordu. Böyle birine adam bile denilemezdi. 

Oturan kızın yanına tereddüt etmeyen, onun yaşlarında bir oğlan çocuğu yaklaştı ve cılız bedenini kızın yanına bırakıp onun gibi bacaklarını kendine çekti. Kız ona bakmadı, o da kıza ama ikisinin arasında konuşmaya ihtiyaç duyulmayan bir iletişim geçtiğine emindim. 

"Bu manzara fazla tanıdık geldi birden." diye mırıldandı Bonfiglio ve imalı imalı kaşlarını oynatarak başını ikizine çevirdi. "Yaklaşık on bir sene öne böyle bir an yaşanmıştı il mio gemello, değil mi?" Bonfate memnuniyetle başını sallarken ben çıt çıkartmadan oğlanın ne yapacağını izledim. Bir şey söylemeden elini kızın eline uzattı ve ben elini tutacağını düşünürken o beklemediğim bir şey yaparak kızın tenine değmemeye çalışarak elindeki çakıyı avuç içine aldı. Kızın gözleri üzerine çevrildi ve kahverengi uzun kirpiklerini kırpıştırarak ne yaptığını anlamaya çalışırken oğlan boştaki elini cebine attı, çıkarttığında ise elinde kızınkine benzeyen bir çakı avuç içinde duruyordu. Bir düğmesine basarak açılmasını sağladıktan sonra bulundukları yerdeki, bahçenin sınırlı çimenli alanına çakısını hafifçe yana bükerek sapladı ve kabzasını tutup aşağı bastırdığında toprak bir öbek halinde parçalandı. Oğlan kızın çakısını bırakmadan toprağı avuçlarının arasına alıp çimenlerin üzerine bıraktıktan sonra elinde duran çakıyı açtığı çukura koydu. Ardından çimenlerin üzerine bıraktığı toprağı yeniden avuçları arasına alıp çakının üzerini toprakla örterken gözlerini kapatan siyah saçlarına üfleyerek gözlerinin önünden çekilmesini sağladı. 

Geceye HapsoldukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin