BÖLÜM 20

9 0 0
                                    

Yağmur hala çiseliyordu. Ne kadar süredir burada olduğumuzu bilmiyordum ama durduğumuz şekil birkaç saat önce hiç hayal edemeyeceğim bir pozisyondu. Daha doğrusu gerçeği bilmesem bunun altında yatan bir tehdit olduğuna inanırdım, gerçek her şeyi aydınlatmış, ikimizin arasında var olan ipleri birbirine bağlamıştı.

Başım göğsüne yaslıydı, yan dönüp bacaklarımı kendime çekmiştim, kolu omuzuma sarılıydı ve ikimiz de sessizce birbirimizi izliyorduk. Oldukça uzun zamandır bunu yapıyor olduğumuzu safağın sökmesinden anlıyordum. Bunu deniz kenarında izliyor olmak ayrı bir duyguydu, tabii artan araba sesleri olmasa da olurdu ama...

Cebimdeki telefonum yüzlerce kez titrediğinde bozulmuş olacağını düşünmüştüm ama bu tuşlu ihtiyar hala çalışıyordu, üstelik titremesinin nedeni Kor'dan gelen mesajlardı, yüzlerce kez nerede olduğumuza dair mesaj atmıştı ve aramıştı ama ona her şeyi açıklayacağımı söyleyen bir mesajla telefonumu kapatmıştım. Fazla gizemliydi belki ama bu benim umurumda değildi. Kor'la daha sonra başa çıkabilirdim. Bana darılmasını gerektirecek bir durum yoktu. 

Gereken her şeyi anlatmıştı ve ben onu çıt çıkartmadan dinlemiştim. Ona mektuplarımın hiçbirini okutmamışlardı çünkü 'Sotto voce' yemininde duygusal hiçbir bağa yer yoktu. Duygusal bağların en  güçlüsü saplantı olduğundan mektuplarımı okuyamamış, ama yıllar boyu benim hakkımda hiçbir şey bilmemesine rağmen elinden geldiğince beni araştırmıştı. Tabii bunu polis ya da yasal yollarla değil, kendi çapında yapmaya çalışsa da en azından çabalamış olması beni sevindiriyordu. 

İnkar'ın öldüğünden haberi yoktu ve bunun onun işi olmadığına yemin etmişti. Üzerine biraz fazla gidip sonradan pişman olmuştum fakat bunu öldürenin L'ucello Zaffiro olduğunu itiraf etmişti. Yalan söylemeyecektim, bu işte onun parmağı olmadığını bilmek içimi rahatlatıyordu. 

Dakikalar sonunda aklına gelen şey onu rahatsız etmiş olacak ki gözleri yavaşça kısıldı ve aklına gelen şeyden beni korumak istercesine omuzumdaki eliyle beni kendine çekip yüzünü saçlarıma gömdü. Sıcak nefesi saç diplerime çarptığında nefesimi tutarak  ona yaklaştım. Bir elim göğsünün üzerindeydi, sakinlikle inip kalkan göğsü ister istemez beni de sakinliğe itiyordu. 

"Geldiğim gün, bahçedeki iki çocuğun konuşmalarını dinledim..." dedi duraksayarak ve bu kez sakinlikten uzak, stres dolu derin bir nefesi içine çekip bana soracağı sorunun tehlikeli olduğunu belli etti. "Yaptığın iş, tehlikeye çok açık, Kıvırcık."

"Zincir'de her iş tehlikeye açık." dedim soğukkanlılıkla çünkü konuyu nereye getireceğini anlamamıştım. Benim Zincir'den çıkmamı ve dolayısıyla ölmemi mi istiyordu? Amacı neydi? 

"Senin işindeki tehlike farklı." derken yüzünü saçlarımdan çekip yeniden yüzüme bakmaya başladı. "Taciz ya da tecavüze uğrayabilirsin ki o iki çocuğun konuşmalarından bunlardan birini yaşadığını anlıyorum." sözlerini anlamaya çalıştım gözlerimi yumup bu konuda söylediği kelimeleri unutmaya çalıştım ama hala taptaze anılar aklımdaydı. Tamam, karşı çıkmıştım ve zarar görmem engellenmişti ama  o günün tamamı aklımdaydı. Gözlerimi yumup başımı göğsüne bastırdığımda yutkunarak beni kendine çekti. "Tecavüz değildi." diye mırıldandım sessizce, "Tacize uğramak içinse Zincir'de olmam gerekmiyor, sokağın ortasında taciz edilen yüzlerce kadın var, İhtiyar. Ve ben uyuşturucu satıyorum, bunu göze alabilirim."

"Ben alamam." 

"Ne yapacaksın? Zincir'den mi çıkacaksın? Ölmek için mi?"

"Beni öldüremezler." derken oldukça kararlı olduğu bakışlarından ve yüzündeki ifadeden belliydi. Safir mavileri neredeyse lacivert olmuştu. Ona buraya neden geldiğini sorduğumda buna cevap vermemişti. Sotto Voce'nin sınırlarını fazlasıyla zorladığını söylemişti, fazlasını söylemek yalnızca Kurşun ve Mezar'ı değil, Vincenzo ve Severina'yı da öldürürdü, yani bizi. 

Geceye HapsoldukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin