Ruhuma işlenen üç kurşun vardı. Bedenimde izini bıraktığı yetmezmiş gibi ruhuma da izini bırakan, üç kocaman kurşun. Kurşun deliklerinde anılarım gizliydi; birinde Vincenzo'yla olan anılarım, diğerinde Zincir'de geçirdiğim anılarım vardı. Bir delik boştu, çünkü onda, beni Zincir'e ve bu günahkar insanların arasına karışmaya zorlayan kişiye aitti. Ve onunla ilgili hiçbir anım yoktu. Olmasını da istemiyordum.
Tahmin ettiğim gibiydi, cenaze için buraya getirilmiştim ve şimdi Vincenzo'yla Zincir'de ölüp gömülenlerin mezarlığına doğru ilerliyorduk. Onun arabasıyla. Eğer cenazeye gidiyor olmasaydık bu bebeğe kaç bin Euro yatırdığını sorabilirdim ama gittiğimiz yer buna uygun sayılmazdı.
Yağmur hala yağıyordu, hava kapalıydı ve yollar boş, işlevsiz çamurlu arazilerle doluydu. Zaten ölü olarak sayılan birinin mezarlığı nerede olurdu? Elbette ki böyle bir yerde.
Yine de ölünce böyle boş bir arsada kalmak hiç hoşuma gitmezdi.
Zincir'de ki insanları görebiliyordum. Yaklaşık iki yüz kişi bu boş arazideki küçük mezar taşlarının olduğu yerin dışında, incecik taş yolda bekliyordu. İnkar için mezar kazan kardeşi İnsaf'dı. Kızı Esrar'ın omuzuna başını yaslamış, rüzgar yüzünden savrulmuş olduğundan saçlarının büyük bir kısmını açık bırakan siyah bir şalla kazılan mezara ve yanındaki tabuta bakıyordu. Kor'u uzaktan seçebiliyordum, üzerinde Zincir'de giydiği şeyler vardı. Beyaz bir gömlekle siyah bir pantolon. Bir elinde benim için yanında taşıdığına emin olduğum siyah bir şal.
Arabanın biraz uzakta kalmasını özellikle istemiştim ki bu arabayla cenazenin yakınına gidersek insanlar geceden beri yan yana kaldığımızı düşünebilirlerdi -bu zaten doğruydu- bunu istemiyordum.
Sesimi çıkartmadan arabanın kapısını açıp soğuk havayla yüzleştim fakat Vincenzo ayaklanmadı, ya da dışarı çıkmaya yeltenmedi. İstemsizce başımı çevirerek, "Gelmiyor musun?" diye sorduğumda gözlerini üzerimde dolaştırdı, safir mavileri tereddüt doluydu. Saçları deniz suyundan daha da karışmış ve tuhaf dalgalara bürünmüştü, aynısından bende de oluşmuştu, saçlarım karışık dalgalarla hafifçe kısalmışlardı.
"Biz ölülerimizi yakıyoruz, daha önce böyle bir cenazeye katılmamıştım ve... Garipsediğimi belli edersem ayıp olur."
"Biz de çok normal bir cenaze yapmıyoruz, sana bir şey yaptırmazlar zaten, Esrar orada olmanı ister, eğitmenleri bir arada görmeyi seviyor." dediğimde içindeki şüphe biraz olsun azalmış olacak ki başını sallayarak beni onayladığında arabadan çıkıp dondurucu soğukla yüzleşebildim. Yağmur daha hızlı yağıyordu ve rüzgar her zamankinden fazlaydı çünkü bu boş arsalar ormanın hemen yanındaydı. mezarlığın birkaç metre ötesinde başlayan ağaçlık alan çok büyüktü, kimse yalnız başına girmeye cesaret edemezdi.
Geldiğimizi fark eden kor yanına gitmemi işaret ettiğinde yerde duran çamurlara basmayı umursamadan hızlı adımlarla cenazenin düzenlendiği yere ilerledim. iKmse beni fark etmemişti, herkes kazılan çukura bakıp düşünüyordu. İnkar'ın kızı gözlerini bir yere odaklamıştı ve ağlamaktan şişen gözlerinde yaşlar parlamayı sürdürüyordu. Ve sorun şuydu ki, herkes benim yüzümden olduğunu düşünüyordu.
"Neredesiniz siz geceden beri?" diye azarladı Kor beni yanına ulaştığımda. Cevap vermeden etraftaki yasta olan insanları gösterdim.
"Sorgulamak için iyi bir yerde değiliz."
"Farkındayım, yoksa namus meselesine çevirirdim olayı..." ve bunu söylerken şaka yapmıyordu. Bana sinirli olduğu elindeki şalı elime tutuşturuşundan belliydi. Sanki bir an önce yanımdan kurtulmak istiyormuş gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geceye Hapsolduk
Mystery / ThrillerEskiden Sicilya'ya kaçırılan küçük bir çocuktum, şimdi ise bir uyuşturucu satıcısı. Geçmişim peşimi bıraktı sandım, yanıldım. Dünyada küçük esnaflara dadanmasıyla nam salmış Sicilya'lı çete, nam-ı diğer L'ucello Zaffiro beni bırakmadı. Dolayısıyla...