6.𝕭𝖔𝖑𝖚𝖒

266 23 6
                                    

Tek eliyle yanağımı son kez okşayıp geri çekildiğinde gergince yerimde kıpırdandım.

Az önce ne olmuştu öyle?

Afallamış suratıma bakıp kıvrılan dudağıyla önüne döndü. Hiçbir şey olmamış gibi fideleri taşımaya devam etmesiyle ne yapacağımı bilemez bir şekilde ona bakmaya devam ettim.

Ellerinde hiç ağırlık yokmuş gibi çok rahat hareket ediyordu. Böyle durmanın daha saçma ve utanç verici olduğunu düşünerek fideleri dikmem gereken alana doğru ilerledim.

Ara sıra bakışları bana dönse de tüm fideleri teker teker taşıdı. Saçma sapan bir şey yapmamak için kendimi kassam da ne zaman ne yapacağım hiç belli olmuyordu.

Yanlış yere koyduğu saksıyı hafif olduğunu düşünerek elime aldığımda , ağırlığıyla kolum aşağı doğru düşmüştü. Yere düşürmemek için sıkı sıkı tutup ilerlemeye çalıştım.

Çit alanına yetişmeden parmaklarıma temas eden tenle titresem de, sakin davranmaya çalıştım.

"Bunlar ağır sen taşıyamazsın, çocuk."

Son söylediği kelimeyle çatılı kaşlarımla yüzüne baktım.

Çocuk mu?

Kafamı iki yana sallayıp bakışlarımı çektim. Karşımdaki adama bu ne diye soramazdım herhalde.

Sanırım yaşlandığı için gözleri görmemeye başlamıştı.

Benim nerem çocuktu ayrıca?

İçten içe kendime çemkirdiğimi fark edince yerimde tepinip arkasından ilerlemeye başladım.

Birlikte ekim alanına girdiğimiz de, tulumuma doğru uzanıp aldım. Kıyafetlerimi batırmamak için giysem iyi olacaktı.

Renkli renkli çiçeklere heyecanla bakıp kıyafetimin üzerine direkt tulumu geçirdim.

Bir çift gözün üzerimde olduğunu hissetsem de gerilmemeye çalışarak botları da giyip ıslattığım toprağa doğru ilerledim.

Elime aldığım küçük edevatlarla bir kaç yeri fideleri ekecek kadar açtığımda Jungkook bey oturduğu yerden kalkıp yeniden bana doğru geldi.

"Sen tek mi yapacaksın tüm bunları?"

Çatık kaşlarıyla sorduğunda ne diyeceğimi şaşırmıştım. Joo Hyuk'la ilgili kötü bir şey söylersem hiç hoş olmazdı.

Sonuçta patronumuzdu ve ciddiye alıp onu işten bile kovabilirdi.

"Bahçıvan bugün hastaneye gitmek için güvenlik şefinden izin almış, Joo Hyuk'da işlerini biraz erken bitirince ben tek kaldım Jungkook bey."

Adını söylediğim an yüz ifadesi tuhaf bir şekle bürünse de hemen düzeltip kafasını sallamıştı.

Joo Hyuk aptalı gerçekten tüm fideleri bana bıraktığı için bugün muhtemelen çok geç saatte kadar serada kalacaktım.

Çiçeklerle ilgilenmekten hoşlansam da bu çok yorucu geliyordu.

Yeniden işime dönecekken Jungkook beyin üzerimde ki bakışlarını yine fark etmiştim. Önce üzerime kocaman gelen sarı tuluma, kollarını katladığım kazağa, koyu yeşil botlarıma, en sonda kulağımın üzerinde hala duran çiçeğime ve yüzüme bakıp kaşlarını çatarak önüne dönmüştü.

Sinirlenebileceği hiçbir şey yapmamıştım ki.

Çatılı kaşlarına ve gerilmiş bedenine korkuyla bakıp hemen işime döndüm. O da bir kaç dakika daha bana baktıktan sonra seradan çıkmıştı.

Bir süre daha fideleri ekip işime devam ettiğimde ter içinde kalmıştım. Alnıma dağılmış saçlarımı sinirle önümden çektim.

Uzadığı için sürekli gözüme gözüme giriyordu ve bu çok rahatsız ediciydi.

Cebimde ki lastik aklıma gelince hemen eldivenlerimi çıkardım. Önce saçımda ki çiçeğimi alıp cebime koydum sonra da alnıma doğru dökülen tüm saçları tam tepemde topladım.

Şakağıma doğru bir kaç tel dökülse de umursamayıp, kafamın üzerinde çiçek gibi açan saç kısmına dokundum.

Kendimi göremesem de çok komik durduğuma emindim. Halime kıkırdayarak eldivenlerimi yeniden giydim.

Tam bir fideyi daha ekip diğerine geçecekken kapının önünde ki kalabalığı fark ettim. Put gibi durmuş altı yedi koruma ve başlarında Azrail gibi dikilmiş Jungkook beyle kaşlarım çatılmıştı.

Sert bakışlarıyla duyamadığım bir kaç şey söyledikten sonra Jungkook bey önde diğerleri arkasında bir şekilde seradan içeri girince şaşkınlıkla onlara bakıyordum.

Koca koca takım elbiseli adamların burada ne işi vardı?

Korumalar anlaşmış gibi birer birer ceketlerini çıkarıp ekim alanına geldiğinde ne diyeceğimi şaşırmıştım. Başımızda Jungkook bey dikildiği için hiçbiri tek kelime etmeden fideleri benim yaptığım gibi ektiğinde ne yapacağımı şaşırarak hala bana bakmayan adama doğru döndüm.

Korumaları ve hareketlerini tek tek kontrol ettikten sonra nihayet bakışlarını şaşkınca ayakta dikilen bana çevirmişti.

Yüzüme uzun uzun baktıktan sonra kıvrılan dudağıyla, kimsenin fark etmeyeceği bir şekilde " civciv" demişti.

Civciv?

Bu adam benim ismimi bilmiyordu tamam da neden sürekli sinir bozucu takma adlar veriyordu ki.

Civcivmiş...

Sarı tulumum gerçeği hatırlatmak istercesine gözüme çarpınca hızlanan kalp atışlarımla birlikte bende gülümsedim.

Yani birazcık benzemiş olabilirdim...

Yani birazcık benzemiş olabilirdim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
𝓩𝓐𝓘𝓛   ASKIDA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin