Fazla yorum atmıyorsunuz bu beni üzüyor. İyi okumalar diliyorummm...
*Dikkat⚠️ biraz geri sarıp Berk'in itmesi üzerine Orhan'ın hastanelik olmasından başlıyoruz.
●●●●●
'İşte Aybike'nin atladığı detayda 'o' nun kalabalıklar içinde bir kimsesiz oluşuydu.'
●●●●●
Genç adam tek elini saçlarının içine daldırmış diğer eliyle mutfak masasının üzerindeki sürahi ile kendine su dolduruyordu. Bir yandan da gözünü tezgâhın üzerine koyduğu telefonundan ayırmıyordu çünkü her an Resul Özkaya tarafından aranacağından adı kadar emindi. Telefonuna gelen bildirimle irkildi ve hemen eline aldı. Mesaj tahminlerinin doğru çıkması neticesinde 'Baba' sına aitti.
*Ne bu şimdi Berk? Biriniz bitip diğeriniz başlıyorsunuz. Meşgulüm Ankara' da ki malum mevzu ile uğraşıyorum. Gelemedim, daha fazla serserilik yapma!!!*
Ne idi bu şimdi? Cidden oğlu hapise düşmüştü ve o bir mesaj ile mi yetinmişti? Bir de şu 'Malum Mevzu' vardı. Genç adam aklına gelenler ile biraz mâziye dalıp gitmişti tabii bu sırada kendisinin bile farkedemediği bir damla yaş akmıştı gözünden sonrası... Tamamen kendini kaybetmiş ve gözleri kan çanağına dönene kadar ağlamıştı, zaten böyle bir durumda elinden başka ne gelebilirdi ki?
●●●●●
Soğuk hastane koridoru hepimiz korkardık küçükken hastaneye gitmekten buna itirazı olan yoktur. Annemiz babamız en yakınımız bizi teselli eder 'doktor amca' ların bizi muayene edeceğini söylerdi. İnsan büyüyünce ne çok şey değişirmiş. Genç kız hastane koridorunda bir köşeye çökmüş adeta ağlamasına karışmış hıçkırıklarını duymak istemezcesine eliyle sımsıkı kapatıyordu kulaklarını. Eskiden hastalanınca babasının onu beklediği bu koridorda onun babasından gelecek bir haberi bekleyeceğini söyleseler 'babalar hasta olmaz onlar kahramandır.' diye çocukça bir cevap verirdi. Ama şuan babası felç kalabilirdi onun kahramanı bir daha asla yürüyemeyebilirdi. Aybike kafasında yankılanan bu seslerle dudaklarından dökülen ve ağlamasıyla birlikte gelen soruya engel olamamıştı 'Neden? Neden? Neden?' bir yandan feryatlarını duymamak için elleriyle sımsıkı kapattığı kulaklarını daha da sıkmıştı sadece kendi sesini değil gelecek yanıtıda duymak istemiyordu. Sahi kim yapmıştı kimseye zararı olmayan bu adama bunu? Kimin yaptığının genç kız için hiçbir önemi yoktu. Her kim yaptıysa tıpkı ona yapıldığı gibi en yakınından vurucaktı onu. Fakat genç kızın atladığı bir detay vardı, herkesin sevdikleri, sevenleri, değer verdikleri yada değer verenleri olmazdı. Böylelerini anlatabilecek tek bir kelime vardı 'kimsesizlik'. İşte Aybike'nin atladığı detayda 'o' nun kalabalıklar içinde bir kimsesiz oluşuydu. Genç kız bunu kimin yaptığından habersiz bir biçimde hastane de yoğun bakımda yatan babasına bir söz vermişti her ne olursa olsun bunu yapan kişi bedelini çok ağır ödeyecekti. Bu sırada kulaklarından çektiği elleriyle beraber kendisine doğru yaklaşan ayak seslerini işitmişti. Ama az sonra duyacaklarının farkında olsaydı sırf kulaklarını açtığı için ellerine lanet okuyabilirdi. Karşısında duran kişi muhtemelen karnına yediği yumruklardan iki büklüm olmuş acıyla kazağını sıkan alt dudağı patladığı için suratını ekşitmiş yüzü morluklarla dolu nefes nefese ağlayarak amcasına bakmak için gelen kuzeni Ömer'den başkası değildi. Şengül Hanım zavallı çocuk gelir gelmez yakasına yapışmış hesap sormakla meşguldü ama Ömer'in bunlara cevap verecek ne gücü ne de hâli vardı. Ağlamasıyla karışık ağzından bölük pörçük bir sözcük çıkmıştı.
'Berk... O-o yaptı. Amcam yaşıyor mu yenge?'
Ancak zavallı Ömer daha cümlesini bile tamamlayamadan yanağında hissettiği acı sıcaklıkla irkilmişti soluna döndüğünde yengesi tarafından atıldığını anladığı tokat ile neye uğradığına şaşırmıştı. Şengül'ün kendisine yöneltilen soru ile resmen kan beynine sıçramıştı. Ona göre hepsi birlik olmuş kocasını bitirmişlerdi şimdi ise yüzsüzce buraya geldiklerini düşünüyordu. Elbette Şengül Hanım'ın bu düşünceleri kocaman bir saçmalıktı.
Ancak genç kız kuzeninin ağzından çıkan ilk sözcükte takılıp kalmıştı, Berk? Hayır bu kadar ileri gitmiş miydi cidden? Ne istemişti babasından? Bir insan birisine bu kadar büyük bir acı yaşatıyorsa ondan nefret ederdi. Peki ya Aybike, Berk'in ondan nefret etmesi için ne yapmıştı? Hayır, kafasında ki tüm bu saçma soruları silmeliydi çünkü bu sorular o iğrenç insana karşı hâlâ duygu beslediğinin göstergesi olabilirdi. Aybike bir söz vermişti ve bu söz her şeyden önce kendisine vermiş olduğu bir sözdü. Her kim ve ne pahasına olursa olsun bunu yapan kişi en ağır biçimde bedelini ödemeliydi. O adeta kendi iç hesaplaşmasını yaparken annesinin kuzenine tokat atması üzerine irkilmiş ve uzun zamandır içinde bulunduğu sessizlikten dolayı onu farkedemeyen kuzeni ile gözleri buluşunca ağlaması fark edilmesin diye hızlı adımlarla koşarak oradan ayrılmıştı. Koşarken hislerine yenik düşüp 'Yeter!' diye haykırmayı da unutmamıştı elbet. Nereye gittiğinin o da farkında değildi ayakları onu hastanenin bahçesine değil çatısına doğru yönlendirmişti... En son kata geldiğinde beyaz bir kapıyla karşılaşmıştı, kapıyı iterek açmış ardından önüne gelen demir merdivenlerden binanın çatısına ulaşmıştı. Bir süre öylece bakmıştı en tepeden yere, ayağı boşluğa gittiğinde ise gözünden gelen yaşlara engel olamamış bir kaç saniyelik düşünceden sonra cidden oradan atlayıp onu üzen, kıran, inciten kısacası lanet ettiği her şeyden kurtulmak istemişti. Tam gözlerini kapatmış ve kendini intihar etmeye hazırlandığı sırada arkasından gelen sesle irkilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYBER SHORT STORİES
FanfictionDizide muhtemelen harcanacak çift için kısa hikayeler yazacağım 2-3 partlık belkide 4 kim bilir...