Son Çırpınış

619 41 3
                                    

Gardiyan tek kişilik hücrenin kapısını copuyla dövüp bir yahudiye haykıran nazi üyesi tonunda; "Yemeğini ye bakalım pis sıçan" dedi. Yemeklerin içine tükürüp tepsiyi kapının altındaki dar kapakçıktan içeri itti; "Afiyet olsun" Kendini beğenmiş bir gülümsemeyle kirli koridordan uzaklaşacakken içerideki mahkumun belli belirsiz sesi onu durdurdu; "Çıkar beni buradan."

İri yapılı, ukala gardiyan tiksinç bir simayla güldü; "Başka isteğin var mıydı leş parçası!" Hücredeki gayet sıradan bir tınıyla var dedi; "Aslında tabanca hiçte fena olmazdı. Birde elli dolar."

Gardiyanın sinirleri bozulmaya başlamıştı. Şok tabancasının kabzasını kavrayıp kapıyı açtı. Farenin üstüne yürüyen kedi gibi büyüyerek yanaştı. Demek dedi boynunu kütletip; "Demek idam cezası yetmemiş. Pekala, öyle olsun, senin için bir cezam daha var!"

Odanın diğer ucundaki, yatağın kenarına çökmüş, vücudu dövmelerle kaplı, atletik yapılı, uzun sakallı, otuz beş yaşlarındaki mahkuma birkaç defa şok verdi. Sonra boyası çekilmiş yüzünü eliyle kavrayıp kendi yüzüne yanaştırdı; "Burada işler böyle yürür bilirsin. Burası Amerika, kişisel bir şey değil."

Çıkacağı esnada yerdeki tepsiden birde tavuk budu aldı; "İkramın için sağ ol." Budu ağzına götürür götürmez tavuk kemiği tarafından çarpıldı. Beyni yüksek voltajlı bir elektrik akımıyla kızartılırken saçlarından duman tütüyor, vücudundaki hemen hemen her delikten de kan sızıyordu. Bir et torbası gibi olduğu yere yığıldı kaldı.

Mahkum tekinsiz bir kahkaha patlayıp ayağa kalktı. Kıyafetlerini gardiyanınkilerle değiştirip adamın sok cihazını ve tabancasını aldı. Cebini yokladı, 50 dolardan fazlası vardı. Kapıyı cesedin üzerine kaparken gülümsüyordu. Belli belirsiz bir tonda; " Çok zor ama eğer konuşmayı başarabilirsen onlara bunu Nikola Tesla'nın yaptığını söylersin" dedi; "Alınma, kişisel bir şey değil."

Torchwood üyelerinin omuzlarında taşınan camdan tabut Unit askerlerinin nezaretinde tören alayıyla birlikte kalabalığın içinden bir kabus gibi geçmekteydi. Donna, Martha, Kaptan Jack Harkness, Kate Lethbridge Stewart ve daha yüzlerce kişi tarafsız bölgede yani Ay'da tertip edilen Sarah Jane Smith'in cenaze töreninde yaşlı gözlerine hakim olamıyordu. Patlamadan sonra Doktor'un kadim dostunun parçalanan cesedini Genetik Mıknatıs denilen bir aletle bir araya toplayıp, sanki alelade bir hastalıktan veya kan kaybından ölmüş gibi normal haline getirebilmişlerdi. Ceset adeta gülümseyen bir yüzle tabutun içinde, beyaz bir elbiseye bürünmüş bir melek gibi uzanıyordu.

Birçok uzaylı türünden temsilciler ve Sarah Jane'i tanıyanlar taziyelerini iletmek için buraya gelmişlerdi. Hiç birinden ses seda çıkmıyordu. Uzay elbiselerinin içindeki solgun benizler susuyor, sustukça yürekleri ruhlarına kan kusuyordu.

TARDIS Ay yüzeyine kurulmuş metal bir plakanın üzerine park edilmişti. Sarah Jane'in tabutu TARDIS'in hemen önüne bırakıldı. Herkes kaskındaki mikrofondan sırasıyla son sözlerini söyleyip, konuşmalarını yaptı. Onu tanıyan tanımayan herkes bir başka acılıydı.

En sonunda gözleri kan çanağına dönmüş, bakışları kararmış Doktor TARDİS'in içinden iki büklüm ruhuyla çıktı. Yoldaşının tabutunu aralayıp saçlarını okşadı. Gözünden birkaç damla yaş süzülüp çenesinden damladı. Kadını kollarına alıp gemisine taşıdı.

TARDIS suskundu bugün. Yas tutuyormuşçasına bütün ışıklarını kısmış, bütün seslerini kapatmıştı. Doktor kucağında en iyi arkadaşının buz gibi bedeniyle TARDIS'in derinlerine indi, odalardan, salonlardan, tünellerden, dehlizlerden geçip geniş, yüzlerce kilometrelik, yemyeşil, öbek öbek çiçekler, ağaçlar ve hayvanlarla dolu TARDIS'in uçsuz bucaksız bahçesine yürüdü.

Doctor Who Ortak Hikaye #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin