1. Bölüm: "Dönüşü Olmayan Yol."
CLANN, Caves
Barut kokusu parmaklarımdan çıkmıyor.
Tıpkı üzerimdeki kurumuş kan lekeleri gibi. Ama hastanenin steril kokusu ikisini de bastırmaya yetiyor.
Hastane duvarına yaslı bedenimle karşımdaki beyaz duvara bakıyorum. Bugün gördüğüm son beyaz şey; bu duvarlar. İçimde bir dürtü var, elimdeki kanı oraya sürüp onu da kirletmekle ilgili ama beynim bu komutu veremeyecek kadar uzak bir düşüncenin tutsağı altında. Nefes almak havadaki sessizliği kıracak diye ödüm koptuğundan saatlerdir sessizce bırakıyorum soluklarımı. Saatlerdir. Saatler oldu doktorlar onu ameliyata alalı. Saatler oldu, kendi düğününde vurulalı. Saatler geçti, sesini duymayalı.
Abim ameliyathane kapısının tam karşısındaki duvara yaslı, üstü, başı... dudaklarına varasıya kana boyanmış her yeri, oturuyor. Arseny, erkek kardeşim, başını elleri arasına almış bir şekilde duruyor onun biraz uzağında. Bütün ailemiz burada. Babam, büyükannem ve büyükbabam, halam... Bu kadarız, bana göre çok kalabalığız ama kimse abimin yanına gitmiyor. Kimse ona varlığını hissettirecek bir dokunuş, onu avutacak birkaç kelime sunmuyor. Çünkü biz, umut vermeyiz.
Belki de ona hiç sahip olmadığımızdan.
Duyularımdan yalnızca kulaklarım işlev hâlinde. Diğerlerinin kusursuz bir biçimde çalışabilmesi için onun iyi bir şey duymasına ihtiyacı var.
Ona sıkılan kurşun bizim elimizdeki silahtan patlamadı ama biz vurduk onu. Elimdeki kan, onun. Parmaklarımdan gelen barut kokusu, onu vuranlara sıktığım silahtan geliyor ama gözlerimi her kapadığımda onu vuranın biz olduğumuz gerçeği aklımın bir köşesinden bana acımasızca el sallıyor. Gözlerimi açıyorum, katillerle dolu bir koridorda, maktulün uyanmasını beklediğimizi fısıldıyor kulağıma. Gördüklerim de, duyduklarım da... Bütün hisler bana cehennem. Bizi, kan bağının her şey olduğunu öğreterek büyüttüler. Şimdiyse kan bağının ölüm olduğunu öğrenmemek için Tanrı'ya dualar ediyorum.
Duvardaki yerime biraz daha sığınırken ameliyathanenin kapısı açılıyor, içinden doktor çıkıyor ve bütün dualarımı cevapsız bırakıyor.
"Üzgünüm, kurtaramadık."
Zemin kayıyor ayaklarımın altından, yer kabuğu yarılıyor ve cehenneme çekiliyorum sanki. Vücudumda doğan bu acının tarifini başka türlü nasıl yaparım bilmiyorum. Abim her şeyini kaybettiğini duyduğu anda dizleri üzerine düşüyor, beni zemine doğru çekiyor bu cümle ama düşemiyorum ben onun gibi. Ayakta duracak hâlim olmamasına rağmen düşemiyorum. Doktorun cümlesi yankılanıyor kulaklarımda.
Kanlı ellerimi başından beri istediğim gibi ama şimdi tamamen farkında olmadan, ayakta durabilmek için soğuk duvara bastırırken abimin bağırışları ve hıçkırıkları yankılanıyordu kulaklarımda. Babam, onu tutmak için yeltendiğinde kurşun onun silahından ateşlenmiş gibi itiyor abim onu. Yumruklarını fayansa çarpıyor. Bunun doğru olmadığını haykırıyor. O hiç yalan söylemez. Bu yüzden onun inkârını sığınağım yapmaya çalışırken buluyorum kendimi. Kendimin yapmaya çalışıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakuza'nın Düşüşü
Teen FictionKanla yıkanmış eller, bir kalbe asla dokunmamalı. 🕷️ "Rahibe heykelinin altında dikiliyor ve dikiliyorum. İkimizi de aynı yağmur ıslatıyor. Akrep, yelkovana defalarca kez tur attırıyor, kum saatleri durmaksızın dönüyor; ama acı kalıyor. Acının zam...