9. BÖLÜM: "KIRIK KADEH."
Tommee Profitt, Fleuire - Breathe
Küçükken düşmekten neden korkmuyorduk, merak ediyorum doğrusu.
Yalnızca birkaç yaş bile küçükken koşarak aşacağım mesafede şimdi, her adımımı altımda olası bir çukur açılacak gibi korkak; dikkatli atıyordum. Belki küçükken düştüğümüzde alacağımız yaraların sadece el ve ayaklarımızda olmasındandı, belki de o düşme hissinin tekrar tekrar, nasıl hissettirdiğini hatırlamaktan...
Ama şimdi, beni tutan kişi itmek üzere olduğumla aynı olunca bu soru başlığı ayrı bir sekmede açılmıştı sanki.
Bu noktada düşmek, sadece ellerimi ve ayaklarımı yaralamayacaktı.
"Beni aradığını bilmiyordum," dedim, beni tuttuğu elleriyle doğrulturken. Dün kanlı olan elleriyle. Ondan önceki gün de belki ve daha öncesinde...
Hâlâ merdivenin tepesinde, hatta neredeyse ucundaydık. En azından ben öyleydim. Kafasında benimle ilgili en ufak bir şüphe varsa beni tek bir hareketle aşağı itebilirdi. Bir anlığına, bu düşünceden korkmadığımı; aksine rahatladığımı hissettim. Böylesi muhtemelen ikimiz için de çok daha kolay olurdu.
"Geçen gün dersten kaçarcasına çıkınca merak ettim. Sonra da tekrar karşılaşmadık."
"Öyle olmuştu, değil mi?" dedim, unutmuşum da o hatırlatmış gibi.
"Fark etmeden yanlış bir şey mi söyledim?" diye sordu tereddütle. Bana yakınlaşabilmek için bu kadar düşünceli davranması gerçekten ürkütücüydü. Ona, avuçlarımın içine almak ve orada tutmak zorunda olduğum bir kuş gibi baktığımı fark ediyordum. Ve işin kötüsü, avuçlarının içine alıp acımasızca öldürdüğü kuşu olma ihtimalimi de gözlerinde görebiliyordum.
"Yok," diyerek önemsizmiş gibi elimi salladım. "Üşütmüşüm sanırım o gün, midem kötüleşmişti. Senlik bir durum olmadı," dedim ve ekledim; "Zaten ne kadar tanışıyoruz da yanlış bir şey söylemiş olabilirsin ki?" Dudaklarında, söylediklerimden hoşlanmış bir tebessüm belirdi ve tek kaşı havalandı.
"Sevdim bu bakış açısını. Bunu bir şeyler ısmarlayarak telafi etmeme izin verir misin?"
"Bugünlük kız kardeşinle yeterince içtiğimi düşünüyorum. Belki başka zamana." Surat ifadesi, cümlenin içerisinden cımbızla çeker gibi tek bir kelimeden sonra değişmiş, siyaha yakın göz bebekleri kâğıda akan bir mürekkep gibi büyümüştü. O çapkın hâlleri, hiddetli bir rüzgara yakalanan yaprak gibi savrulup kaosta kaybolmuştu. Ve saniyeler içinde gerçekleşen bu değişime yetişmeye çalışırken ayaklarım dolanmıştı birbirine, düşmüştüm.
"Lilith burada mı?" diye sordu, korku ve hiddet dolu bir sesle.
"Evet, ben getirdim." Gözleri gece yarısı hiddetlenen bir deniz gibi gemimi alabora etmek istiyormuşçasına baktı. Sonra şağıya, kulübe kaydı ve ardından yine beni buldu. Tereddütle sordum: "Bir... sorun mu var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakuza'nın Düşüşü
Teen FictionKanla yıkanmış eller, bir kalbe asla dokunmamalı. 🕷️ "Rahibe heykelinin altında dikiliyor ve dikiliyorum. İkimizi de aynı yağmur ıslatıyor. Akrep, yelkovana defalarca kez tur attırıyor, kum saatleri durmaksızın dönüyor; ama acı kalıyor. Acının zam...