11. BÖLÜM: "ORTAK DÜŞMANLAR MECLİSİ."Don't Say I Didn't Warn You, Voila & Craig Owens
Yara almak kolay gelir, açtığın yaralarla yüzleştikten sonra.
Karşı tarafı suçlamak, sonsuza kadar birinin açık yarasında kalmakla bir değildir çünkü. İkinci kefede vicdan azabı öyle ağır basar ki, tartının bile dengesi şaşar. Önce vurulmak ister, vurulmanın acısını karşılayabildiğini bildiğinden. Önce vurulmak ister çünkü sonrasında vurması için vicdanını rahatlatacak bir sebebi olsun elinde. Çünkü vicdan, altından kalkması güç bir histir.
Yara almak kolay gelir, yaraladığın vicdanın azabı geceleri uykularını kaçırdığında. Kaçmak kolay gelir, saldırmaktansa. Karşındakini suçlamak kolay gelir vicdan muharebesinde mağlup gelmektense.
Biliyordum, çünkü o vicdan muharebesinde bulmuştum kendimi. Ve ilk savaşımda mağlup olmuştum. Çünkü silahı elime çok küçükken almış olsam da birini ilk kez vurduğumda on yedi yaşındaydım.
Okuduğum lisede yaşıtlarımın aksine formülleri, düşmanlarımızı zehirlemek için öğrendim. Bir yetişkinin bile görmek istemeyeceği kadar korkunç şeyleri ders olarak gördüm. İşkence yöntemleri öğrendim. İşkence görürken bile konuşmamayı, öldürmeyi ve ölmüş olmayı diletmeyi... Suikastçı yetiştiren bir okulda büyüdüm ve içlerinden bazılarının aksine kaçmayı bir ihtimal olarak bile düşünemedim. Okul yıkılsa, molozların altında bir ben kalırdım. Çünkü okul babamındı, yetiştirilenler babamın askerleri olacaktı. Ben o duvarların içine adımımı atmamıştım, o duvarlar benim çevreme örülmüştü.
Ben de onlardan biri olup çıkmıştım ve bu uğurda bir değil, yüzlerce yaraya yol açmıştım ama ilki hâlâ aklımdaydı. Ne de olsa ilkler unutulmazdı.
Kışın ortasında, ormanın derinliklerinde bir eğitimdeydik. Sık ağaçlar kar tanelerinin yeryüzüne düşüşünü yavaşlatsa bile günler süren bir yağış olduğu için bileklerimizi geçen karların içindeydik. Yürümek güçtü, verdiğimiz her nefeste sıcak bir hava bulutu yayılıyordu dudaklarımızdan. Ellerimdeki eldivenlere rağmen parmaklarımı açıp kapamakta güçlük çekiyordum ve diğerlerinin hâli de benimkinden farksız sayılmazdı.
Önce iki gruba ayırmışlardı bizi eğitmenlerimiz. Ormanın iki ucuna bırakıp arabalarına binerek alanın dışında çıkmışlardı. Bizi gözetleyebilecekleri kameralar yoktu ortalıkta. Kulağımızdaki kulaklıklardan komut alıyor ama karşıya sesimizi duyuramıyorduk. Birer siren vardı ceplerimizde. Karşı takımdan birini eleyen herkes sirene basıp bölgeden dışarı çıkıyordu.
Görev basitti: Her turda sadece izin verilen şeyle, karşı takımdan bir kişiyi elemek.
Her grubun sırası yarıya inene kadar en yakın arkadaşım dediğimiz kişileri, onlar pes edene kadar yaralamamız gerekiyordu söylenene göre. İtiraz şansın yoktu, savaşmadan pes etme de öyle... Ama kabul etmek gerekirse, en kolayı fiziksel elemeydi. İlk turda yalnızca buna izin vardı ve kimse karşısındakine acımadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakuza'nın Düşüşü
Novela JuvenilKanla yıkanmış eller, bir kalbe asla dokunmamalı. 🕷️ "Rahibe heykelinin altında dikiliyor ve dikiliyorum. İkimizi de aynı yağmur ıslatıyor. Akrep, yelkovana defalarca kez tur attırıyor, kum saatleri durmaksızın dönüyor; ama acı kalıyor. Acının zam...