3. Bölüm: "İsimsiz Bir(kaç) Mezar Taşı."

59 9 3
                                    

3

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

3. Bölüm: "İsimsiz Bir(kaç) Mezar Taşı."

"Rahibe heykelinin altında dikiliyor ve dikiliyorum. İkimizin de üzerine aynı yağmur yağıyor
Saniyeler, dakikalar, saatler geçiyor; acı kalıyor. Acının zamanla geçtiği bir yalan.
Her şeyi zamanın omuzlarına atamazsın.
Bir şeyler yapmak zorundasın."

🩸

You Are A Memory, Message To Bears 🎶

Altı ay sonra

"Nasılsın?" diye sordum içimden. Yanımda insanlar olduğu için belki, belki de bir mezar taşıyla nasıl konuşacağımı bilmediğimden. Ne demeliydim sahi? Yerin altında muhtemelen çürümüş, sadece kemikleri kalmışken mi hayal etmeliydim onu? Kemiklerine mi konuşuyordum yoksa ruhu, mezar taşının oralarda bir yerlerde oturmuş bizi mi dinliyordu? Bizi bekliyor muydu burada her gün? Geliriz diye mezarlığın uzun demirlerini gözlüyor muydu yoksa cennetle cehennem olarak ayrılmış iki ayrı yerden birinde miydi?

Yok mu olmuştu ya da? Hangisiydi? Neye, nereye, kime konuşmalıydım? Konuşmalı mıydım? Benim inancıma göre bir yerde mi hayal etmeliydim onu yoksa onun mu? Kiminki doğruydu? Bunlardan biri doğru muydu?

Mezar taşından ayrılmıyordu gözlerim bunları düşünürken. Doğum ve ölüm yılının ortaya çıkardığı yaşın imgesi en büyük düşmanımmış gibi karşımda dikiliyordu.

Yirmi beşti sadece.

Büyükbabam ölmeliydi. Büyükannem, halam... Ondan daha yaşlı, yaşamayı hak etmeyen yüzlerce insan vardı tanıdığım. Onlardan biri ölmeliydi. Benim için önemsiz biri olmalıydı. O değil.

"İyi misin?" Arseny'nin sesini duyana kadar kafamın üzerinde beliren şemsiyeyi ve başlayan yağmuru fark etmemiştim. "İyiyim," dedim ama öyle olduğumdan değil elbette. Daha çok, boşluk doldurmadaki bir sorunun nesnel cevabıymış gibi. "Mendile ihtiyacın var gibi duruyor." Ağladığımı o bunu söyleyene kadar fark etmemiştim. Parmaklarımın ucuyla gözlerimin altındaki yaşları silip burnumu çekerken, "Ver o zaman," diye söylendim huysuzca.

"Olsa da vermezdim şu tavrın yüzünden," dedi.

"Çok üzüldüm," diye alayla mırıldanmaya çalıştım ama gerçekliği boğazıma bir yumru gibi oturdu.

Çok üzüldüm.

Çok üzgünüm.

Bir süre daha öyle sessizce, ne çok önde ne de arkada bir yerde durduk ve mezarı izledik. Üzerine çiçekler bırakan, gözyaşlarını silen ya da olmayan yaşları siliyormuş gibi yapanları... Çok uzun sürmedi çünkü kalabalık değildi. Bir biz vardık bir de bir eli geçmeyen arkadaşları. Başka kimsesi yoktu.

Yakuza'nın DüşüşüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin