||6||

567 53 43
                                    

"Tik, tak, tik, tak... zaman geçiyor... İlaçlar; bağımlılık yaptı, bırakamazdı. O bu ilaca 'mutluluk hapı' diyordu.
Yan etkiler sürüyor, yanlızlaştı ve artık intihara meyilli."

...

Türkiye, hemen hergün o hapı içmeye başladı. Artık mutlu hissediyordu; ama sahte bir mutluluk, ikiyüzlü bir mutluluk. Osmanlı'da oğlunun son günlerde mutlu hissettiğini görüyordu ancak o bu mutluluğun kaynağının kendisi ve onun eğitimleri olduğunu düşündü.

°Şimdi°

Kuzey Kore, Türkiye ve kendisi çocukken sadece Türkiye'yi mutlu etmek istemişti. Kendiside -babası ona dediği zamanlarda- antidepresan içerdi ve bu hapların sadece mutluluk verdiğini ve hiç bir yan etkisi olmadığını düşünürdü.

Ancak Kuzey K. büyüdüğü zaman ilacın sağlıklı biri için zararlı olduğunu öğrendi. Kore Savaşı'ndan sonra ona ilacı bırakması gerekiğini söyleyecekti ama savaşta Türkiye'nin kendisinin karşısında olduğunu görünce vazgeçti. Artık onun tek gayesi Türkiye'nin kötü durumda olmasıydı. Ne kadar zarar verecekti? Ne zamana kadar?

***

KORE SAVAŞI DÖNEMİ

Kuzeykore savaşla ilgileniyordu, savaşa o kadar konsantre olmuştu ki gece gündüz demeden taktik geliştirmeye çalışıyordu. Her seferinde elindeki kağıda bakıyor sonra beğenmeyip, kağıdı buruşturarak kağıdı çöpe atıyordu.

"Olmuyor! Olmuyor!"

Diyerek elindeki son kağıt parçasını da çöpe attı Kuzey, önüne döndüğünde masanın üzerindeki çerçeveli fotoğrafı eline aldı; arkasına yaslandı çerçeveyi iki eliyle tuttu, bir kez iç çekti ve bir süre fotografa baktı.

"Savaştan sonra sana o hapların zararlı olduğunu söyleyeceğim, şimdi değil. Kazanmam gereken bir savaş var..."

Fotoğraf görünmeyecek şekilde yüzüstü koydu çerçeveyi, kalktı masanın başından.

Kuzey K. yürürken yanına bir asker geldi, Kuzey K. ye asker selamı verip konuşmaya başladı;

"Türk birlikleri Kore yarımadasına yaklaşıyor efendim!"

"Güzel, savaşta yardım ederler..."

"Bizim için değil efendim, Güney için buradalar."

"N-ne?" Diyebildi sadece, şaşkınlığa uğramıştı Kuzey Kore. Önüne dönüp ufuka bakarken "Gidebilirsin asker!" Dedi otoriter bir ses ile. Nasıl yapabilirdi? Onlar, arkadaştı! Çocukluk arkadaşı. Bunca yıldan sonra Türkiye nasıl onun karşısında durabildi?

...

"Hey! Did you hear? Turkish soldiers will be here soon."(Hey! Duydunmu? Türk askerleri yakında burada olacaklarmış.)

"Yes, ı heard. But until they come the war is over." (Evet, duydum. Ama onlar gelene kadar bu savaş biter.)

"You are Absolutely right, UK." (Kesinlikle haklısın, Birleşik Krallık.)

Türkiye ve askerleri uzun bir yolculuğun ardımdan Kore yarımadasına ulaşabilmişlerdi. Gemiden aşağıya ilk önce Türkiye indi, sağına soluna bakındı hava güzeldi 'keşke kardeşler arası böyle bir savaş olmasaydı' dedi içinden. İçinden Tanrı'ya şükür etti, Azerbaycan ya da diğer kardeşleriyle böyle olmadığı için.

...

Birkaç gün sonra K.K. ilk olarak Türklerin bulunduğu bir yeri hedef aldı, uçaklarla bomba atıyordu. Birlikler siper aldılar, savunma pozisyonu ile ilk olarak düşman askerlerinin vurmaya çalıştığı cephaneliği korumaya çalışıyorlardı. Başarılı oldular da! Aradan bir hafta geçince Türkiye ve birkaç askeri gecenin bir yarısı ormana, keşif gezisine çıktılar. Ormanda ilerliyorlardı askerler bir bir kayboluyorlardı bu durum Türkiye'yi tedirgin etti.

"Sen! Sen! Nasıl benim karşımda durursun!"

Türkiye'nin sağ tarafından biri gelip onun yakasına yapışmıştı, Türkiye şokun etkisinden kurtulunca kendisine saldıran kişiyi daha rahat seçebilmişti.

"Kuzey Kore?"

"Sen benim çocukluk arkadaşımdın! Tek arkadaşımın!" Diyerek sarsmaya devam ediyordu Türkiye'yi. Türkiye, kendisini sarsan ülkeye baktı, gözlerinden yaşlar süzülen ülkeye...

"Kuzey sakin ol!" Sonra ekledi "Bak! hala bu anlamsız savaşı bitirebilirsin, inat etme! kardeşin o senin!"





-Selam canlar! Normalde bölümlerim en az 1000 kelime olur ama elimde ilk çağdaş kalma bir telefonla bu kadar yazabildim ve sınav hafta yaklaşıyor o yüzden de böyle. Kendime bir telefon alınca daha rahat yazabilirim :)

Mazoşist [CH]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin