||8||

529 54 39
                                    

Türkiye bir haftalık olan terapiden çıkmıştı, artık kendini biraz daha iyi hissediyordu. Yürüdü, yürüdü en sonunda evine ulaştı. Bitkindi, nitekim kendini eve girer girmez yatağa attı. Yorgunluğun getirdiği uykuya teslim olurken son bir kez düşündü: Bana n'oldu böyle?

...

Bir Saatlik uykunun ardından yataktan kalktı.
Yemek yedi, gözü bir anlığına cam kenarında duran "mutluluk haplarına" -antidepresana- ilişti.

Ama hayır, olmaz! O hapları kullanmayacağına dair ASEAN'a söz vermişti. Ancak... Son bir kez kullansa ne olurdu ki?

Masadan kalktı ve cam kenarındaki ilacı eline aldı. Birazcık inceledi onu. Kapağını yavaşça açtı, ilacın kokusu geldi burnuna. Haplardan birini ilacın şişesini yan çevirerek aldı. Birkaç dakika boyunca ilaçla bakıştılar, daha sonra elindeki hapı pencereden dışarı fırlatarak pencereyi kapattı "Söz verdim!"

...

Azerbaycan ile Çu birbirlerine bakarken, Çu ne yazdığını anlamaya çalışıyordu.

"Ne yazıyor lan burda?"

Azerbaycan meraklı gözlerle Çu'ya bakıyordu.

"Ciddi ciddi ne yazdığını anlamadın mı?"

"Hayır, sen ne yazdığını biliyor musun?"

"Evet, bütün ülkeler bütün dilleri anlayabilir ama bu milattan sonra kurulan ülkeler için geçerli."

"Ha... Tamam, anladım. Peki ne yazıyor?"

" 'Kuzey Kore' yazıyor."

"O da kim?"

"Halkına kötü davranan bir ülke, Çu. Boşver onu, asıl soru onunla ne ilgisi var?"

"Bilmiyorum."

Aralarında bu konuşma geçerken birbirlerine Baktıktan sonra Azerbaycan, abisinin kapıdan ona baktığını fark etti.

"Saklan Çabuk!" Dedi Çu'ya.

Daha sonra kapıya bakarak konuşmasına devam etti.

"Abi? Ne zamandır oradasın sen?" Dedikten sonra Türkiye, Azerbaycan'ı baştan aşağı süzdü, derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı Azerbaycan'ın sorusunu cevaplanmayarak.

"Kiminle konuşuyordun?"

"Kim? ben? Konuşmak? Yoo kimseyle konuşmuyordum. Hem odada benden başka biri yok ki."

"Abine yalan mı söylüyorsun?"

"Hayır..."

"Gözümün içine baka baka yalan söylüyorsun Azer... Odandan konuşma sesleri geliyordu, kendi kendine konuşamayacağına göre?"

"..."

"Hem, benim günlüğümün sende ne işi var?"

Bu sorunun ardından panikleyen Azerbaycan, sağa sola bakınarak bir bahane bulmaya çalıştı.

Ama bulamadı...

Bunun üzerine bir hışımla günlüğü kaptı ve Azerbaycan'ın gözlerinin içine bakarak,

"Bir daha benden izinsiz eşyalarımı alma!" Dedi.

...

Dışarıda, soğukta yürüyen ülke karlı yollardan geçerken bu karanlıkta ve ayazda dışarıda olan tek kişiydi. Sokak lambalarının aydınlattığı yolu takip ediyordu. En sonunda bir evin önünde durdu, kapıyı çaldı. Kapıyı açan kişiye hafif bir tebessümle baktı. Karşısındaki ülke şaşırmış gözlerle ona bakıyordu.

"Rusya?"

"N'aber Türk? Görmeyeli daha iyi gözüküyorsun."

"Şey... Teşekkürler, bir haftadır tedavideydim de."

Rusya, söyleyecek bir söz bulamayınca ortamda bir sessizlik oluştu.

"Eee... Böyle dışarıda mı kalacağız?"

"Ha! Pardon unutmuşum, içeri geçsene."

Yüzünde gülümseme ile içeri geçen Rusya montunu ve uşankasını askılığı astıktan sonra kanepeye oturdu. Türkiye, Rusya'nın karşısındaki koltuğa oturdu.

"Evet?"

"Ne 'evet?' "

"Yani, ne bileyim? Neden buradasın falan."

"Çıkayım mı?"

"Yok ondan değil de..."

"Arkadaşımı görmeye geldim. Belki birlikte bir şeyler yaparız."

"Olur aslında, zaten canım sıkılıyor. Peki, ne yapacağız?"

"Ne yapacağız biliyor musun?" Dediği anda yanındaki yastığı Türkiye'ye attı. Türkiye hafifçe kıkırdadı.

"Ciddi misin sen Rus?"

Dediğinde başka bir yastığı alıp hızla Rus'a attı. Bu çatışma hızla bir yastık savaşına döndü, Türkiye çocukluğundan bu yana ilk defa gerçekten yüzü gülüyordu. Bu, bu his... Aman Tanrım o... O çok mutlu görünüyordu. Gerçekten mutlu.

Mazoşist [CH]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin