"Şu anlık değerleri iyi, nabzı normal."
Doktorların konuşma seslerini duyuyordu o. Ama ne olmuştu? Neden buradaydı? Hiç bir fikri yoktu. Kıpırdandı, doktorlar bunu fark edince yüzlerinde bir gülümseme oluştu ve bir kaç muayeneye soktular.
"Bizi duyabiliyor musun?"
"..."
"Duyabiliyorsan parmağını oynatmaya çalış..."
Genç ülke doktorlarla iletişim kurmak için, evet ben duyuyorum sizi demek için olabildiğince parmaklarını oynatmaya çalıştı. Doktorlar tam bir sevinç hâlindeydiler. Hastanın odasından çıktılar ve hastanın genel durumunu yakınlarına bildirmek istediler.
Azerbaycan, gözlerini kapadı, ağzındaki solunum cihazı ile nefes alabiliyordu. Bir kaç dakika sonra kapının sesi duyuldu. Sesin geldiği yöne doğru baktı genç ülke... Bu gözleri yaşlı, endişeli görünen ama aynı zamanda heyecanlı görünen abisiydi.
"A-azer... Azer-b-baycan-"
Dedi Türkiye boğuk ve ağlamaklı bir ses ile. Azer'in yanına geldi, elini tuttu ve yüzüne baktı. Ağlayası geliyordu. Onun için dünyalara bedel olan küçük kardeşi sonunda uyanmıştı demek.
"Abicim... Sonunda uyandın ha? Buradasın..."
Türkiye konuşmakta zorlanıyordu, Azerbaycan neden burada olduğunu bilmese dâhi abisini bu şekilde görmek onu bir hayli üzmüştü bunun sonucunda onun da gözleri dolmuştu. Azerbaycan konuşabildiğini birkaç soniye sonra fark etti.
"Abi, ben neden buradayım? Sen neden ağlıyorsun? Diğerleri neredeler?"
Dedi zorlanarak, Türkiye bir anlığına sessiz kaldı.
"Hatırlamıyor musun?"
"... Hayır..."
Türkiye kardeşinin elini daha sıkı tuttu, başını yere eğdi ve anlatmaya başladı:
Bir piknik tarzı bir şey yapmak için kardeşlerimiz ve bir kaç arkadaşımız ile ormanlık bir alana gelmiştik, bu orman babamın bana hep anlattığı o ormandı, hani yakınlarında büyükçe bir şelale bulunan... Oradaydık, Kazak, Kırgız her zamanki gibi atışıyorlardı, ben de Rusya ile şelaleye gitmiştim... O şelale yasaklıydı gerçi ama biz kural tanımadığımız için girmiştik. Sen o zaman bizi göremeyince 'nerede bunlar?' diyip bizi aramaya çıkacağını söylemişsin Kazaklara. En sonunda bizim olduğumuz şelalenin bulunduğu yasaklı bölgeye girdin..."
Abisi bütün bunları anlatırken bunları hatırlamaya çalışıyordu azerbaycan.
"Daha sonrasında Rus boğulma numarası yapmıştı bana ben de o dev kazanına girmenin tehlikeli olduğunu bildiğim için giremiyordum, çok çaresizdim sen de gördün sanırım onu ki bana doğru koşarak endişeli nir yüz ifadesi takınmıştın. Daha sonra Rusya gülerek oradan çıktı, nasıl çıktığını ben de bilmiyordum. Ben dizlerimin üzerine çökmüş ağlarken yanıma geldin ve neler olduğunu anlayıp Rusya ile kavga çıkardın... Sonrası..."
Azerbaycan, abisine meraklı bir şekilde bakıyordu. Sonrasında ne olmuş olabilirdi ki?
"Sonra? Sonra ne oldu?"
Türkiye başını hafiften yere eğdi ve gözleri hafiften dolmaya başladı.
"S-sonra... Olay fiziksel kavgaya dönüştü neredeyse, sizi ayırmaya çalıştım ama başaramadım... Onun ne kadar güçlü ve sinirlenince hiç kimseyi tanımadığını biliyorsun. Beni var gücüyle kenara itti ben yere düştüm ve siz... Siz yakınına yaklaştığınız uçurumun farkında bile değildiniz. Ayağa kalkıp sizi oradan alacaktım ama Rusya seni itti, senin ayağın taşa takıldı ve o uçurumdan-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazoşist [CH]
General Fiction-Bu bir countryhumans hikayesidir- "Şu anlık değerleri iyi, nabzı normal." Doktorların konuşma seslerini duyuyordu o. Ama ne olmuştu? Neden buradaydı? Hiç bir fikri yoktu. Kıpırdandı, doktorlar bunu fark edince yüzlerinde bir gülümseme oluştu ve bir...