𝓩𝓮𝓱𝓲𝓻.
Geçmiş asla ölmez. İzi kalır bu yüzden, anıların zihinde hatıra diye acıtır canını ve hatırlatır sana, yine kanamaya başladığın zaman. Geçmiş asla ölmez yine; sadece şartlar ve insanlar değişir, canı acıyanla can acıtan yer değiştirir.
"Canının acıdığını farkındasın ama ona rağmen bana neden acımıyor diyorsun? Yaralarını saklayarak benden kaçamazsın, benden kaçarsan yaralanırsın asıl. Sana bunu daha kaç kere söylemem gerek Nil?"
Mavi gözlerimi ona dikmiştim. "Acıyor ama fazla değil."
"Acının fazlası ya da eksiği olmaz." Bana bakmıştı. "Acı, acıdır."
Gözlerimi devirerek az önceki cümlesine dönmüştüm ve, "Ve ayrıca bana Nil demeyi kes artık," demiştim. "Benim adım bu değil."
"Hayır, adın Nil."
Yine göz devirmiştim. "Benim adım Ada. Sen kabul etsen de etmesen de durum böyle. Nil isminden hoşlanmıyorum."
Yara bandıyı dizime yavaşça yapıştırdığında hala yerde diz çökmüş bir şekilde bana bakıyordu. Geçmişi en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordum. Yüzüme yumuşak bir şekilde bakmıştı ve söylemişti, "Nil. Nilada. Senin ismin bu."
İçimde sürekli bu ismi neden bana koyduğu düşüncesi vardı. Nil, bana bu adı Atakan koymuştu ama neden? Takma isim olabilirdi, veya sadece hoşuna giden bir şeydi ama neden benim gibi bir kıza bu ismi koymuştu? Herkese taş kesilen bir adam, o zamanlar bana neden pamuk gibiydi? Sormuştum ona.
"Bana neden Nil diyorsun? Hoşuna gitmesinden çok, başka bir anlamı var gibi. Söylesene Atakan?"
Çok net hatırlıyorum, tebessüm etmişti. Kimseye gülmemişti belki bunca zaman ama sorduğum bir soruyla bana gülmüş ve bakmıştı. Ve soruma cevap vermedi hiçbir zaman. Sadece dedi," "Acıyor mu hala yaran?"
Ve zihnimin ardında o gizemle, sorumu hiçbir zaman tekrar etmedim. Güzel yüzünü izlemek ve bana verdiği değere sevinmek varken neden o an böyle bir soruyu tekrar edeydim ki? Sadece onun sorduğu soruya kırıklıkla cevap vermiştim.
"Acıyor."
Bedenimin acısıyla yarı baygın bir şekilde kendime geldiğimde, dudaklarımdan çıkan kelimeyle bir rüya gördüğümü fark ettim; ama o an bunu hatırlayacak durumda bile değildim. Başım feci şekilde ağrıyordu, kulaklarımda bitmek bilmeyen çınlamalar vardı, üstünde yattığım kum bile beni yakarken, gözlerim kısık şekilde sadece son gördüğüm şeye zorla yine baktım. Atakan'ın yerde yatan kanlı bedenine. Kanlı.