𝓩𝓮𝓱𝓲𝓻.
Savaşta kazanmak için, kendini kaybetmen gerekir.
NF / CAN YOU HOLD ME
Savaş'ımız.
Savaş bir seçim midir yoksa zorunluluk mu? Dizler kanadığında, eller parçalandığında, avuç içlerinde çizikler, göğüste dikişler olduğu her anda, savaş bir zorunluluk olarak kalıyor daha anlamını bile bilmeyen çocukların hatıralarında. Safları bile olmayıp kendi içlerinde verdikleri o mücadele, her çocuğun büyüdüğü zaman yarım kalmasına neden olan o anılarla birlikte onlara eşlik ediyor; düştüğünde ağlayacaksın, kalkmayacaksın, biri sana bir şey dediğinde susacaksın, cevap vermeyeceksin, biri sana bağırdığında ordan kaçacaksın, bize öğretilen hep bunlardı; düştüğünde kalkacaksın denmedi, biri sana bir şey dediğinde cevabını vereceksin ya da biri sana bağırdığında karşısında dimdik duracaksın diye öğretilmedi. Biz hep yarım kaldık ve diğer yarımızı da aynı savaştan kurtulanlarda aradık. Amansızca direniş.
Soğuk suyun her damlasını bedenimde hissettiğimde titreyerek saçlarımı geriye doğru savurdum ve duş başlığından akan damlaların yüzüme akmasına izin verdim; kafam yukarıya doğru kalkık, gözlerim kapalı ve kafamın içinden geçen düşüncelere engel olamıyordum. Burnuma gelen hoş duş heli kokusu bile sanki boğazımda acı bir yumruya neden oluyordu ve bunun nedenini o an asla anlayamamıştım.
Ve yine o eller, gözüm kapalı olmasına rağmen önümde canlanan masmavi gözler; beni yine kendime getirip sessizliğimi bozmam için uyarmış gibiydi. O'nun soğuk elleri tenimde gezdiği her an, her saniye, içimden geçmişin izleri bir bir siliniyordu sanki. Buna ne isim veriliyorsa artık bilmiyorum; aşk, sevgi belki de sadece ilgi? Umrumda değildi, sadece o ve ben.
"Canın hala acıyor mu?" diye sordu Atakan, omuzlarımdan tutup beni kendine doğru çevirdiğinde. Dakikalardır soğuk suyun altında beraber duş alıyorduk ve ben dalgın olduğumu bile daha yeni fark ediyordum.
"Hayır," dedim gözüme gelen damlalardan dolayı kısık bakarken. "Ayakta duramayacağım kadar ağrımıyor en azından, soğuk su iyi geldi."
Su damlaları aynı şekilde onun da yüzüne geldiğinde, boynundan aşağıya doğru, sırtından kasıklarına kadar gidiyordu ve o şuan o kadar güzeldi ki, tenine değen her damlayı kıskanıyordum; dağınık kumral saçları, uykulu gözleri, belirgin adem elması, sürekli gerilen o karın kasları ve dolgun kırmızı dudaklarıyla o kadar güzel duruyordu ki o, her zerresini öpmek, hatta sabaha kadar izlemek istiyordum. Dün aynı yatakta yatıp beraber olduğum bu çocukla, geçmiş senelerimi tekrar yaşamak ve onu bir daha kaybetmemek istiyordum.
Yutkundu. Bakışları dudaklarımdan başlayıp bir anda tüm bedenimde gezindiğinde, "Sanırım ilk an için bile sert davranmaktan çekinmeyeceğim kadar beni zorlamışsın," diyerek, beni duş kabininin duvarına yasladı ve bir anda iki elimi de kendininkine kenetleyip duvarda birleştirdi. "Sana dayanamıyorum Ada."