Olmaz Mı? 3. Bölüm

41 8 0
                                    

- O iş tamam, bu gece aynı çatı altında kalacağız Leyla!

- Ne! Tamam, olmaz beni otele bırak hemen! Ben sana ne dedim, sen ne diyorsun?

- Kızım o iş öyle değil ya!

- Nasıl öyle değil?

- Sana eşyalı ve kiralık bir ev buldum, istediğin gibi yani.

- Eeee, aynı çatı altında kalacağız diyorsun ama?

- Aynı çatı dediysem, benim üst katımda vardı bir ev. Teknik olarak apartmanın bir tane çatısı olup, bir çok kişiye barınma alanı oluyor.

- Manyak mısın ya! Senin tekniğine de sana da! Aklım çıktı!

- Aklını çıkartacak kadar kötü mü benimle aynı çatı altında kalmak Leyla?

- Öyle değil Salih, biliyorsun ben evliyim ve üçüz annesiyim. Evlatlarım  beni ziyarete gelecekler fırsat buldukça. En çok hafta sonları ben gideceğim onların yanına ama, rahat edebilecekleri bir ev olsun istiyorum sadece. Hem senin de bir hayatın var, birden dan diye hayatının ortasına düşmek istemiyorum ben Salih. Konu seninle alakalı değil, benimle ilgili. Sana güvenmesem, arar mıydım, ev işini halledeceğini bilmesem, ister miydim senden?

- Peki, dediğin gibi olsun Leyla. Hadi seni yeni evine götüreyim. Umarım beğenirsin.

- Sen beğendiysen, ben de beğeneceğime eminim. Hadi gidelim, yorucu bir gündü.

- Gidelim bakalım Leyla Hanım!

      Yol biraz uzun sürdü. Evimin olduğu yer bizim çalıştığımız şehir merkezine biraz uzakta sakin bir muhitte idi. Babamdan bana ve kardeşlerime kalan bir apartmanda hepimize ikişer daire düşmüştü. Kardeşlerim burada yaşamadıkları için evlerinden birinde kiracılar oturuyor, diğer evlerde de kardeşlerim geldiğinde aileleri ile kalabilsinler diye dayalı döşeli olarak onları bekliyordu.  Genelde de kış mevsiminde apartmanda kiracılar dışında pek kimse olmuyordu. Kiracılar da giriş kat ve ikinci katta oturdukları için son üç kat şimdilik sadece bana ve Leyla'ya aitti. Bu detayları onunla paylaşacak değildim tabi ki. Öyle başkasının evinde kiracı olarak oturtacak değildim gülüşüne hayran kaldığım kadını. Benim oturduğum dairenin üst katında bir oda bir salon çatı katı dairesini döşeyip, hazırlamıştım Leyla'ya. Yıllarca özlemini çektiğim kadını yine kendi evime götürecektim başkasının evine değil. Umarım beğenir ve huzurla kalabileceği bir yuva olurdu ona. İçinde Leyla'nın olduğu her ev bana zaten yuvaydı.

    Apartmana girdiğimizde beğeni dolu bakışları bana anlatıyordu her şeyi. Beğenmeseydi de şehirdeki tüm kiralık evleri zor kullanarak da olsa onun kiralamasına engel olurdum; o da ayrı tabi. Asansöre binerken elindeki küçük valizle yaşadığı savaşa son verme çabasını gülerek izledim. İki valiz bende vardı, bir küçük bir de büyük valiz de Leyla'da. Bu kadın evde bir şeyler bıraktı mı acaba giyecek olarak? Aslında bırakmasa daha iyiydi. Elimden geldiğince onu eve geri göndermeyecektim nasılsa. Kapanan asansör kapısı ile valizler , ben ve Leyla ile sıkışıp, kaldık. Babama tekrardan rahmet okumam gereken bir andayım. Bu asansörü neden bu kadar dar yaptırdın diye boşuna kızmışım ya rahmetliye. Bana ne güzellikler bırakıp gittin ya babam... Burnuma dolan Leyla kokusu, onun nefes alış veriş sesi ve ben. Sonsuza kadar burada kalabilirim derken, beşinci kata varmıştık hızla. Şu asansörlerin hızları yavaşlatılabiliyor mu acaba, ben en kısa sürede bizim Murat Usta'ya sorayım. Bir bahane bulabilirim elbette.

   Cebimden çıkarttığım anahtarla kapıyı açınca hissettim artık benim için yeni, güzellikler ile dolu bir dünya başlıyordu. Ben ve Leyla. İkimizin hayatında sevdiklerimiz, hayal edip bir türlü yapamadığım her şeyi yaşayabilmenin huzuru ile gülümseyerek döndüm Leyla'ya:

- Nasıl? Beğendin umarım? Bak beğenmediğin ya da içine sinmeyen bir şey varsa halledelim.

- Harika, Salih! Çok teşekkür ederim. Her şey için, desteğin için. Sağ ol.

   Yine gözleri dolu dolu sarıldı bana Leyla. Mutluluktan mı, yorgunluktan mı, çaresizlikten mi bilemedim. Keyifle karşılık verdim sarılmasına. Tüm gün boyu ona sarılmanın hayalini kurarken, gerçekleşmişti işte. Sarılırken, saçlarını koklayınca benim artık bu kokudan daha fazla uzakta kalmamam gerektiğini fark ediyordum.  Leyla'dan uzakta nefes almıyormuşum ben, öylesine yaşıyormuşum işte. Ahmaklığım yüzünden yıllar öncesinde elimden kayıp giden yılların seyircisi olunca, şimdi ufacık umut kırıntıları için bile kendimi paralamak durumunda kalmak ve  pişmanlığım iyice içimi yakıyordu. Zamanı hızlandırmak ve Leyla'nın bana koşarak, kendi isteği ile geleceği günleri hemen yarına çekmek istiyordum, ama sabırlı olmak zorundaydım, her bir gerçek mutluluk için.

      Zaten küçük olan evin salonunu, yatak odasını ve terasını görünce:

- Salih bu ev harika! Bayıldım, bu şehre geldiğim ilk dakikadan itibaren gerçekten en mutlu olduğum anda ve yerdeyim. Teşekkürler, iyi ki varsın! Benim bir duş almam lazım.

- Tamam sen duşunu al, valizlerini yerleştir, ben mutfak için alışverişe gidiyorum Leyla. dolabın bomboş, biraz da tabak çanak alayım ihtiyacın olduğu kadar. Akşam yemeği için dert etme. Bu akşam benim misafirimsin. Yemekler benden. İki saate gelirim. Dinlen bu arada. İstediğin bir şey var mı bu arada?

- Ah, evet var. Bana filtre kahve alır mısın? Kahve içmeden deliren bir kadın olabilirim, inan bana bu senin için hiç  iyi olmaz.

-Hallettim bil, peki makinen var mı?

- Yok ama hallederim. 

- Lütfen satın alma. Ben sipariş veririm internetten bir ara.

- Satın alacağımı kim söyledi ki sana? Bak ben hemen çıkıyorum, sen de duşa giriyorsun, duşun bitince beni ara, ben alışveriş konusunda sorun yaşayabilirim, eve neler lazım falan. Sen söylersin, hallederim olur mu Leyla?

- Olur, hadi git, çok işin var Salih, çalışman lazım.

   Evden nasıl çıktım ben de bilmiyorum. Attım kendimi desem daha doğru olur. Biraz daha o gülümseyen yüzüne bakmaya devam edecek olsaydım, dudaklarına kapanmak zorunda kalacaktım ve dakika bir gol bir kaybedecektim. Bu sefer sana bile yenilmeyeceğim sabırsız Salih. Sabırla işleyip, keyifle sonuçlarını izleyecektim.

   Market alışverişinden önce tabak, çanak eksiklerini halledip, delirmeden züccaciyeden çıkma ödülünü verdim kendime. Satıcı kadının soruları beni delirtmişti. ' Granit mi olsun tencere, yoksa çelik mi? Porselen tabakların kalınlığı, çatalın markası vs vs  hiç susmadan konuşan kadın ve sabır sınırlarında gezen bir adet Salih! Ne bileyim ben işte ver bir şeyler dedikçe soru sayısı arttı işte. Ben bilmiyorum dedikçe de aldığım cevaplar da bu erkekler de ne anlar ki zaten, karısı neden yollamış ki bunu.... Bitmeyen kadının sorularının ardından biten bir alışveriş oldukça mutlu etmedi desem yalan olur.  Aldıklarımla arabanın bagajı dolmuştu, market alışverişi ile de arka koltukları doldurduk mu tamamdır derken çalan telefonla bakıştım bir süre. Leyla arıyordu, şaşkınlığım geçince açmak aklıma geldi.

- Salih, markette misin?

- Evet, şimdi girdim içeri. Neler almam lazım?

- Çay ve şeker reyonuna git önce, sonra kahveyi unutma, Türk kahvesi de al içeriz, filtreyi de unutma, ha bir de filtre kahve kağıdı al, sonra yağ reyonuna geç, ayçiçek yağı, zeytin......

   Sanırım bir saat boyunca onunla telefonla konuşarak yaptım alışverişi. Yorulmuştum ama çok keyifliydi onun istediği şeyleri almak, onunla konuşmak, gülümsemesini duymak... Sanki evliydik de o bana evimizin eksiklerini söylüyordu. Tüm eksiklerimizi tamamlayıp, seni yuvamın en güzel köşesine oturtacağım kadınım hem evimin hem de gönlümün...

     Evin ziline basmadan önce bile terleyen ellerime bakıp, gülümsedim. Ne hale geldin be Salih dedim içimden. Evimin ziline basarken, bana kapıyı açacak olan kadının şu dünyada tek sevdiğim kadın olduğunu bilmek bile güzel be dedim iç sesime. Bu aralar pek bir mutluyuz iç sesim ve Salih, aramız vicdanım ile bozuk olsun, onu bu aralar pek dinleyesim yok. Zamanında dinlemenin acısını derinlerde yıllarca çeken bir adam olarak; vicdanıma kör, sağır ve dilsiz olmak şu an için daha doğruydu.

OLMAZ MI?  ( Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin