- "happy birthday to u"
"neden bu haldesin?"
içeriye girdiklerinden bu yana süregelen sessizlik lalisa tarafından bölündüğünde kendisini o kadar şeye rağmen evine alan bu kıza karşı nezaket göstermek istemişti. ya da o an gerçekten merak etmişti, bilemiyordu çünkü yaşadığı duyguların hiçbirine bir isim koyamıyordu.
lalisa'nın sesiyle hafif irkilerek düşüncelerinden ayrılan yerim için ise bunların hepsi ailesini terk ettiği andan beri hissettiği şeylerdi. evet, bir aileye sahip olduğunu ve bu gerçeği durmadan reddettiğini sonunda fark edebilmişti. lalisa'nın sorusunu omuz silkerek cevapladı.
"sen söyle. seni böyle görmek hiç alıştığım bir şey değil." omuz silkme sırası lalisa'daydı.
"sadece partine katılabilmek için." karşısındaki kıza ilk defa böyle bakıyor ve ilk defa böyle konuşuyordu. dalga geçmeden, onu incitmeden... ilk defa onun gibi, onun arkadaşı gibi... yerim bu yüzden şaşırıyordu. lalisa kendisine bir kez böyle konuşsun diye ödemeyeceği bedel olmadığını düşünüyordu. sahiden bütün bedelleri ödemiş miydi? bütün bedelleri bunun için mi ödemişti?
biraz şüpheyle sordu, "neden benim partime katılmak istiyorsun ki? seni bu yüzle kabul etmeyecek bir parti olduğunu zannediyor musun?" lalisa'nın birdenbire değişmesini hiçbir mantığı ve nedeni yoktu. kendisine neden böyle davrandığını bilmiyordu ve bir şeylerin birden iyiye dönmesi hiç mantıklı gelmiyordu. bu yüzden kendisini korumaya ihtiyacı vardı. tekrar düşmemek için; tekrar yaralanmamak, tekrar parçalanmamak için böyle davranması gerekiyordu. tekrar düşerse biliyordu ki bu sefer kimsesi kalmamıştı.
lalisa kısık ama rahatlıkla duyulabilecek bir şekilde mırıldandığında, "biraz darmadağın hissediyorum." bu lalisa'nın yerim'e dürüst olduğu ilk seferdi. hayır, bu lalisa'nın birisine dürüst olduğu ilk seferdi.
"tanımlayamadığım duygular hissediyorum. daha önce baskıladığım her şeyin içimde patladığı bir an yaşıyorum. biraz bencilce senden yardım dilenmeye geldim." yerim lalisa'nın acı çektiğine ilk kez şahit oluyordu. daha önce şahit olduğu acı -krizleri- hiç bu kadar somut ve net değildi. hiç bu kadar suratına ve gözlerine yansımamıştı. daha önce savaştığı hiçbir şeye benzemiyordu.
omsırada farkına vardığı şeyle lalisa'nın suratını izliyorken aklındaki soruyu sordu. "kapıda söylediğin şey... bugün gerçekten doğum günün mü?" kanepede arkasına yaslanıp bacaklarını kendine çeken savunmasız beden, kafasını koltuğun arkasına yaslayıp gözlerini ayırmadan yerim'i onaylanmıştı. yerim ne söyleyeceğini ve ne yapacağını bilemiyordu. afallamıştı. çünkü lalisa gerçekten küçük bir çocuk gibi ondan doğum gününü kutlamasını istemişti.
ayağa kalkıp mutfağa yöneldiğinde dolabına tıkıştırdığı abur cuburları, birkaç içki şişesini ve iki tane bardağı kucaklayıp odaya geri döndüğünde ortadaki sehpaya hepsini bırakıp odadaki çekmeceye yönelmişti.
bir tane mum ve bir çakmak çıkardı ve kanepeye, lalisa'nın yanındaki yerine, geri döndü. abur cuburların içerisinde bir tane küçük kek paketini açarken lalisa kaşlarını çatmış, ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu.
"ne yapıyor- ah..." yerim kekin üzerine yerleştirdiği mumu yakmaya çalışırken lalisa buruk bir gülümsemenin yüzüne yayılmasına engel olamamıştı.
"mutlu yıllar sana~" aptalca bir şekilde söylediği şarkı lalisa'nın samimi bir şekilde gülmesine sebep olmuştu. ironikti. yerim'in; annesinin onu reddettiği, lalisa'nın dünyadan ve bütün hayatından nefret etmesini sağlayan günün ona mutluluk getirmesini dilemesi dünyanın en saçma şeyiydi. yerim de bunun farkındaydı ve bu ironiyi bile isteye birkaç saniye daha sürdürdü. kendi doğum gününden nefret eden biri olarak bu aptallıkla dalga geçiyordu. yetimhanedeyken, arkadaşlarıyla- hayır ailesiyle- bunu hep yaparlardı. hayatın onlara vurmaya çalıştığı darbelere karşı koymanın bir yolu olduğunu düşünmüşlerdi.