- alteration
"and i built a home for you, for me. until it disappeared from me, from you."
(the cinematic orchestra-to build a home)yer yüzünde yaşamın başladığı ilk günden beri her şey değişiyordu. yaşam tarzı, topluluklar, ahlaki değerler, düzen, adalet, insanlar, hayatlar. değişim sadece her saniye saatlere işleyen rakamlarda değil, dünyanın her bir zerresinde var oluşundan beri süregeliyordu. 'değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.' diyordu herakleitos. yerim'e sorulacak olsaydı kesinlikle haklı olduğunu savunurdu. hayatının başladığı o ilk andan beri değişmeyen hiçbir şey yoktu. doğduğu ilk gün kimsesizliğe terk edilirken, kimsesiz bir şekilde ve bunu iliklerine kadar hissederek büyürken, dayaklar yerken, hakaretlere uğrarken, hayatının ilk suçunu işlerken, ailesini ikinci kez kaybederken, tamamen suça bulanırken, lalisa'ya aşık olduğunda... değişimin hayatında dokunmadığı yer kalmamıştı ve yerim bocalıyordu. hayatında değişen hiçbir şeye artık ayak uyduramıyordu.
lalisa'nın salonunda koltuğunda uyuyor olması değişimin kendisiydi. somut bir şekilde karşısındaydı ve yerim tepetaklak olmuştu. artık evi bile olmayan bu kız sayesinde, sadece maddiyatına sahip olduğu bu binanın şimdi bir ev olmasına inanamıyordu. hiçbir zaman böyle hissetmemişti, hayatının hiçbir yerinde böyle bir duyguyu tatmamıştı.
böyle bir huzur... böylesine güzel hissettirmemişti hiçbir şey. kalbini böyle rahatlatan, göğsünü hafifleten hiçbir şey olmamıştı hayatında. yerim hiç kimseyi böylesine sevmemişti. hiç böylesine var olmamıştı bu dünyada. ve daha önce hiç böyle güzel bir şeye şahit olmamıştı yerim.
düzenli bir şekilde nefes alırken öylesine huzurlu görünüyordu ki, daha önce anlattığı bütün o korkunç hayatı o yaşamamış gibi... dünya çok daha güzel bir yermiş, umut hiç yok olmamış gibi... yerim gözlerini alamıyordu. yanaklarına dokunan kirpiklerinin gölgesinden, kafifçe aralanmış dolgun dudaklarından, yüzünde kusursuzca yer edinen küçük burnundan; okşamaya, dokunmaya kıyamayacağı kadar pürüzsüz yanaklarından gözlerini alamıyordu. uzanıp okşamak istiyordu saçlarını, yanaklarını ama o kadar utangaçtı, o kadar kalbi kaynıyordu ki patlayacak gibi hissediyordu kendisini. lalisa'ya bu kadar yakın olmak çok güzeldi.
ellerine bakmıştı yavaşça, birkaç saat önce saçlarını okşayan ellerine... diğer eliyle parmak uçlarına dokunup okşadı, saçları birkaç santimetre ilerisinde olmasına rağmen. uyanır ve her şey biter diye çok korkuyordu. ona bağırır çağırır, gider ve bir daha gelmez diye çok korkuyordu. bu evin ona tekrardan enkaz olmasından çok korkuyordu. oysa hiç gelmemişti ki lalisa. hep gitmişti, yine gitse kaybedeceği birisi değildi. çünkü hiçbir zaman onun kimsesi olamamıştı.
kimsesiz olduğunu yeniden hatırladığı andı, yanında diz çöküp uzaktan saatlerce izlediği bedenden uzaklaştığı an. gözlerinden süzülen yaşın aksine yüzünde mimik oynamıyordu ama kalbi de çok acıyordu. az önceki hafiflikten eser kalmamıştı. işte değişimle yüzleşmek yerim'i hep böyle yapıyordu. hayatında ne değişirse değişsin, hayatına kim girerse girsin; değişmeyen tek şey kimsesizliğiydi yerim'in, hayatına giren herkes en sonunda çekip gidiyordu.
bu nasıl bir lanetti?
odasından aldığı battaniyeyi lalisa'nın üzerine örtmek için döndüğünde gözlerinden süzülmeye devam ediyordu yaşları. onu sabaha kadar izlemek istiyordu çünkü çok güzeldi, ama bunu yaparsa yeniden umut etmiş olurdu. fakat yerim'in hayatında umut edilecek bir şey kalmamıştı, aslında hiçbir zaman da olmamıştı.
üzerine bıraktığı battaniyeyle sıçrayarak uyanan lalisa, yerim'in gözlerindeki yaşların artık sicimle akmasına neden olmuştu. lalisa uyku sersemliğiyle etrafa bakınırken, farkındalık yerim'i kahretmişti.