- family?
insanlar, sürekli 'keşke'lerle yaşayan varlıklardı. on yıl, birkaç ay hatta bir saniye öncesi; şuan ya da gelecek için 'keşke' ile başlayan bir cümlesi illa ki olurdu. hiç kimse kusursuz yaratılmamıştı ve herkes hata yapıyordu. bu hataların pişmanlık yaratma süresi kişiden kişiye veya hatanın boyutuna göre değişirdi elbet ama pişmanlık yaratmayan hatalar da olurdu.
kim ne derse desin, ne kadar 'keşke' cümlesi kurulmuş olursa olsun pişman oldukların bugündeki seni yaratırdı. daha güçlüysen, ya da daha güçsüzsen; çok üzgünsen ya da çok mutluysan bunun geçmişte yaptığın bir hatadan kaynaklanma olasılığı her zaman çok yüksekti.
yerim o kadar çok pişmanlığa ve o kadar çok keşke'ye sahipti ki, kendinde 'şöyleyim' diyebileceği bir karakteristik özellik bulamıyordu. güçlüyüm, diyemezdi çünkü daha birkaç gün öncesinde tanımadığı bir kıza yaralarını sardırıyordu. fakat 'güçsüzüm' de diyemezdi, bu zamana kadar bütün kırılmışlıklarını hep kendisi onarmıştı. eksik parçalarını veya yapıştırıcısını bulamadığı çok olmuştu ama dışarıdan hiç kırık görünmediğini biliyordu, ya da fark edilmiyordu. 'keşke'lerinden yarattığı karakterinden bir türlü memnun olamıyordu. hatalarından ders çıkardıkça daha çok hata yapıyordu.
bunu karşısındaki ilk en büyük hatasına bakarken daha iyi anlayabiliyordu. şuan karşı karşıya olduğu geçmişini değiştirebilseydi de her şey böyle mi devam ederdi yoksa daha farklı mı olurdu merak ediyordu. geleceğinin varlığından emin olmadan yaşar mıydı? lalisa'yla tanışıp zaten itilmiş bedeninin defalarca kez bir de sevdiği insan tarafından itilmesine katlanmak zorunda kalır mıydı? her daim başarılı olduğu okul hayatında, her gün farklı bir heyecanla gittiği okuluna yine böyle zar zor mu taşırdı bedenini? bu soruların cevabı belliydi. her şey elbette ki daha güzel olurdu.
karşısında kendisine gülümseyen chaeyoung'a karşı tamamen öfke doluydu yerim. sağ elini kavramış olan jisoo'ya, arka taraflarında kalan seulgi ve bambam isimli şu çocuğa, kısacası karşısında kanlı canlı duran geçmişine karşı fazlasıyla öfke doluydu. o günden sonra birkaç ay boyunca gerçekten çok yakın olsalar da yerim yaptıkları şeyden dolayı hep vicdan azabı çekiyordu. bu yüzden küçük çaplı bir depresyona girmiş, arkadaşlarından uzaklaşmış ve tamamen okuluna odaklanmıştı. gerçekten de güzel bir başarı elde etmiş ve seul üniversitesine girmeyi başarmıştı fakat hiçbir okul kazanamayan ve buna rağmen gelecek kaygısını zerre barındırmayan arkadaşları için de endişelendiğinden onlarla daha düzgün davranmaları konusunda bir kavgaya tutuştuğunda onlardan bağını tamamen koparmıştı. yurttan ayrılmaları gereken günden bir gün öncesinde o parayı paylaşmak için o uçurum kenarına gitmese de valizine bırakılmış zarfın içerisinde yüklü bir miktarda para bulmuştu. parayı kullanmayı gerçekten düşünmüyordu ama seul'e gitmek ve yerleşmek için paraya ihtiyacı vardı ve okuldan kazanabildiği burs sadece karnını doyurmasına fayda sağlayabilirdi. tamamen yerleşip okuldaki düzenini de sağlayabildiğinde, harcadığı parayı karşılayabilmek için yasa dışı yollara bulaşmış ve bu sayede de lalisa'yla tanışmıştı.
o günün daha sonra hayatında berbat ettiği çok fazla şey vardı. yetimhanedeyken hayalini çok fazla kurduğu aşık olma duygusunu çok yanlış birinde tatmıştı (ya da öyle zannediyordu). hayallerinden bir başkası da sıcacık hissettiren huzurlu bir evi olmasıydı fakat o günkü parayla aldığı evinde huzurlu geçirdiği tek bir günü bile yoktu ki bu yüzden de günlerinin çoğunu lalisa'nın evinin yakınlarındaki parkta geçirirdi. huzursuz hissettiği her gece lalisa'ya sığınmak için giderdi ve lalisa tarafından itilen bedenini de hep o banka sürüklerdi.
chaeyoung'a 'hayır' diyemediği için boka batan hayatı bundan ibaretti.
"seni yeniden görmek ne kadar da güzel kim yerim." aradan geçen o kadar zaman sonra chaeoyung'ın ince sesinden duyduğu ilk sözler yerim'i alayla gülümsetti.
"seni görmek bende aynı hisleri uyandırmadı, park roseanne." chaeyoung'ın yüzüne yerleşen sırıtışa gözlerini devirirken elinde tuttuğu zarfı sıkıyordu. anlaşılan o günden sonra berbat bir hayata sahip olan sadece kendisiydi. önceki gün arayıp da seul'e döneceğini bildirdiklerinde yerim de elinde tuttuğu zarfı onlara verip onlardan tamamen kurtulmak istediği için buluşma tekliflerini kabul etmişti ama burada olmaktan hiç memnun değildi.
"buralara kadar gelme nedeniniz neydi?" hoşnutsuz sesiyle sorusunu sorarken soğuk bakışlarını hepsinin üzerinde yavaş yavaş gezdirmişti. chaeyoung ise omzunu silkmiş ardından arkadaşlarında gözlerini gezdirmişti.
"bizimle aptal hayatlarımızı kurtarma derdin yüzünden kavga edip tamamen bağını kopardığından dolayı, neler yaptığından haberimiz olmadığı gibi senin de bizim neler yaptığımızdan haberin yok." kendine biraz zaman verdikten sonra avucunun içindeki küçük elin üzerini okşarken sevgilisiyle birbirlerine kenetlenmiş ellerine bakarak konuşmaya devam etti.
"jisoo ve ben sevgiliydik biliyorsun. ve senin aksine birbirimizden ayrı kalmak hiçbirimize de mantıklı gelmedi. o yüzden kazandığımız paraları birleştirip küçük bir ev ve güzel bir dükkan satın aldık." gözleri tekrar yerim'e döndüğünde gerçekçi buruk bir gülümseme yüzündeydi.
"başta tecrübesiz gençler olduğumuz için idare etmek zor olsa da, en sonunda işlek bir kafeye sahip olabildik ve güzelce para kazandık." arkadaşlarına tekrar döndü, gülümsüyorlardı.
"işleri büyütmeye karar verdik ve sen burada olduğun için de işleri burada devam ettirmek istedik." bu sefer konuşan jisoo'ydu. chaeyoung tuttuğu eli yüzüne yaklaştırıp üzerine bir öpücük bıraktı.
arkadan seulgi atlayıp devam etti. "sen ne kadar aksini zannetsen de..." diye mırıldandı başını eğip alttan alttan yerim'e bakarken. "hepimiz hakkımızda edindiğin endişelerin farkındaydık yerim." uzanıp yerim'in ellerine dokunduğunda yerim şaşkınca yüzüne bakıyordu.
"bize söylediğin her kelimeyi önemsiyorduk. o yüzden hepimiz de çok çalıştık o kafeyi işletebilmek için. bir gün böyle karşına çıktığımızda işe yaramaz aptal bir avuç genç olmak istemedik gözünde."
yerim alayla güldüğünde gözlerinden bir damla yaş süzülmüştü. hiçbir işe yaramadıklarını söylediği arkadaşları onun için bir iş kurup başarılı olmuştu ama kendisi güzel bir okul kazanabilmesine rağmen berbat bir haldeydi.
kendisine gülümseyerek bakan arkadaşlarına karşı suçlu hissediyor, kendisini aşağılamadan edemiyordu.
yanıldığı konu şuydu, hayatını böylesine mahveden şey o gün chaeyoung'a 'hayır' diyemediği için gerçekleşen olaylar değildi.
hayatını mahveden şey tamamen kendisiydi.