"hey, r u ok?"

342 27 39
                                    

- "hey, r u ok?"

"i almost cut a piece of myself for your life."
(the weeknd-call out my name)

üzerine şiirler, kitaplar, şarkılar yazılmış bir sürü duygu vardı. aşk, nefret, sevgi, pişmanlık, özlem... bütün bu duygular insanları en uçlarında yaşadıklarında mahvedecek duygulardı. öldürmezdi belki... ama her gün ölüme daha çok yaklaştığın gerçeğini sana gösterirdi. her gece uyurken yeni bir sabaha uyanamayacağın gerçeği seni umutlandırabilirdi böyle zamanlarda...

fakat tam tersi de olabilirdi. hayat seni gerçekten sevebilirdi. yine bir sürü şaire ve yazara ilham olmuş bir diğer duyguyla tanıştırabilirdi seni; mutluluk. bütün duyguların hissettirdikleri ve yaşatacağı şeyler farklı olabilirdi fakat ortak bir noktası vardı; hiçbiri sonsuza kadar sürmezdi. hayat seni her zaman sevmeyi denemezdi.

yerim'i ise belki de hiç sevmemişti. güneş turunculuklarını gökyüzüne salmış, yavaş yavaş uyanmaya çalışıyordu yerim ağrıyan kemikleriyle evine giden bomboş sokakta yürürken. bütün günü hatta belki de bütün bir haftayı evinde geçirmek, kimseyle iletişim kurmamak ve silinmek istiyordu. var olduğu her yerden silinip gitmek istiyordu ve komikti ki bu konuda çok fazla zorlanmayacaktı.

yalpalıyordu. yürürken, yaşarken, severken, mutlu olurken o kadar yalpalıyordu ki düşmek artık o kadar da korkutucu veya can yakıcı değildi. dizleri yeterince yara almıştı, kalbi ise hiçbir zaman kabuk tutmamıştı. düşmek artık umut doluydu. daha fazla yara almak önemli değildi ve bu yüzden yürürken titreyen bacaklarının kontrolünü bıraktığında dizleri yeni bir yarayı kanatmıştı. ellerinin altındaki taş parçaları derisine batıyordu ve bunların hiçbirisini hissetmiyordu.

omzuna dokunan eli bile.

"hey, iyi misin?" omuzlarının sarsılmasının nedenini de hıçkırıkları zannediyordu fakat değildi. bir el vardı. ona uzanmıştı, ona dokunmuştu. onu sarsıyor, kendine getirmeye çalışıyor, onun iyi olup olmadığını merak ediyordu. birisi onu görmüştü, en yaralı anında. ve bu ne demekti?

"iyiyim." dedi omzundaki ellerden kurtulup. "iyiyim, sadece eve gitmeye çalışıyordum."

el, tereddütle kalkabilmesi için ondan uzaklaştığında "yardıma ihtiyacın var mı? bu halde evini bulman imkansızmış gibi görünüyor..." diye mırıldanmış ve bu doğrulmakta olan yerimi duraksatmıştı. 'bu halde evini bulman imkansız...'

'bu halde...'

'evin...'

"evim?" karşısındakinin kaşları çatılmıştı ve ne kendisi ne de karşısındaki yaşadıkları bu durumu anlayamıyordu.

"bak, şuan gerçekten berbat bir haldesin ve adresini hatırlamadığına neredeyse eminim. benimle gelmek ister misin? daha iyi olana kadar bende kalırsın ve sonra da evine dönersin?"

yerim odağını bulmakta zorlanan gözlerini karşısındakine kenetlediğinde kaşları çatıktı.

"bunu neden yapasın ki? bu çok saçma... kimse böyle durumda birine yardım etmez, insanlar bencildir." hala dizlerinin üzerinde yığılmış bir şekilde duran kıza bakarken oldukça şaşkındı el.

"herkes bencil değildir." demişti şaşkınlıkla. "herkes kötü değildir. dünya içerisinde hala iyi insanları barındırıyor. bunu düşünmene sebep olan şey tam olarak ne bilmiyorum ama buna çok üzgünüm. hayatına güzel insanların girmesini dilerdim."

yerim güldü. bu şimdiye kadar takındığı en sahici gülüştü. "bak her kimsen ve bana yardım etme amacın her neyse istemiyorum, tamam mı? evimi bulmam önemli değil. bir evimin olması da önemli değil. sadece..." duraksadı. sadece... ne? ne istiyordu? bir ev istemiyordu, insanları istemiyordu, mutlu olmayı istemiyordu, yalnız kalmayı istemiyordu. ne istiyordu...

drugHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin