1.Bölüm

181 14 15
                                    

Lisedeki son haftam gelip çatmıştı. Önümde kocaman bir balo vardı ve giyecek hiçbir şeyim yoktu. Her ne kadar kafama takmamaya çalışsam da okuldaki kızların tümü bu baloyu konuşuyordu.En yakın arkadaşım Kristine bile bir elbise almam konusunda başımın etini yiyordu. Onu bu zamana kadar oyalayabilmiştim, bir hafta daha idare edebileceğimi umuyordum. 

"Hadi ama Olivia. Sadece yedi gün kaldı. Bugünü saymazsak altı! Aman tanrım! Kesinlikle elbise bulamayacağız." Dehşete düşmüş gibiydi. "Diyelim elbiseyi bulduk." Baştan aşağı beni süzdü. "Bir de terzi işleri var. Ayrıca balodan bir gün sonra doğum günün! Onun için bile hazırlık yapmadın. Tanrım, dünyaya gelmiş en umursamaz kişi sen olabilirsin. İnanamıyorum on sekiz olacaksın. Benim doğum günüme daha üç ay var ve her şey bitti sayılır. İnsan hayatı boyunca sadece bir kez on sekiz olur!"

"Tamam! Okuldan çıkınca bir şeyler bakarız." Lanet olsun. Eğer biraz daha konuşursa ağzını çantamda taşıdığım mentollü peçeteyle tıkayabilirdim.

"Harikasın Olivia. Biliyorsun balo benim için çok önemli." Sır verir gibi kulağıma eğildi. Evet, eğildi. Çünkü boyum yaşıtlarımdan oldukça kısaydı. Aslında Kristine anormal derecede uzundu. Ya da uzun bacaklıydı?

"Marc'la konuştuk, anlatmıştım sana. İlk kez birlikte olacağız. İnanamıyorum, on sekiz olmadan bu utanç verici bakire durumundan kurtulacağım."

Kristine'nın bakirelikle ilgili sorunu neydi bilmiyorum ama umurumda bile değildi. O kadar çok şey düşünüyordu ki birkaçına yoğunlaşsam kafayı yiyeceğimden emindim. Ona cevap vermek yerine hafifçe başımı salladım. Susmaya niyeti yok gibiydi.

"Sana elbise alırken belki ben de birkaç parça bir şeyler bakmalıyım ne dersin?"

"Elbiseni aldığını sanıyordum." Bana ne diyorsun sen der gibi baktı.

"Aptal olma Olivia. İç çamaşırı almaktan bahsediyorum. Bilirsin, o gece kıyafetlerim üzerimde olmayacak."

"Ah." Afallamıştım.

"Biliyor musun aslında çok korkuyorum. Yani geçen gün Emilie o kadar da korkulacak bir şey yok dedi. Ama şişkopat yaptıktan sonra neredeyse üç hafta boyunca poposunun üzerine oturamadığını söyledi." Kristine daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Söylediklerinin arasında dikkatimi en çok çeken şeyi sordum. "Şişkopat kim?" 

O meşhur bir insan bu kadar aptal olmaz bakışları üzerimde gezinirken açıklama yapmaya girişti. 

"Sivilceli Lucy. Bunu bilmiyor olamazsın. Tanrım, sen bu dünyadan olamazsın! Bu lakaptan sonra kızın adı neredeyse unutuldu. Sanırım yeyip yeyip kusuyormuş. Kilo almak konusunda çok hassasmış."

Benim bir tanecik dedikoducu arkadaşım. Ayaklı gazete tabirinin birinin üzerine cuk diye oturduğu söylenseydi bu kişi kesinlikle Kristine olurdu.

"Günaydın bayanlar." George sırıtarak yanağıma bir öpücük kondurdu. Çok... Tatlıydı. İnsanın içinde sürekli karıştırma isteği uyandıran sapsarı saçları vardı. Yemyeşil gözleri ise apayrı bir dünyayı yansıtıyordu. Her zaman güldüğü için gözleri kısık gibi duruyordu. Aslında onunla birbirimizin zıttıydık. Onun sarı saçlarına karşılık benim siyah saçlarım, yeşil gözlerine karşılık siyaha çok yakın gözlerim vardı. Onunla yedi senedir, iki hafta sonra sekiz olacak, çıkmamıza rağmen asla tam olarak sahiplenememiştim. Aslında eksik olan bir şey yoktu aksine evli çiftler gibiydik. Sanırım sorunumuz buydu: Evli çiftler gibi olmak. 

"Günaydın." Kristine ve ben aynı anda konuşmuştuk. 

"Ne karıştırıyorsunuz yine? Kafa kafaya verdiyseniz dedikodu yapıyorsunuz demektir." Bingo! George yakışıklı olduğu kadar kız gibi dedikodu yapan biriydi. Belki de sırf bu yüzden onu terk edebilirdim. Ama on yaşımdan beri birlikte olduğum kişiyi bırakmak benim için ölümden farksız olurdu. Ben George olmadan yapamazdım. 

"Olivia ile elbise almaya gideceğiz." Kristine ellerini çırpıp okulun bahçesinde tıpkı kanguru gibi oradan oraya zıplamaya başladı. Daha fazla rezil olmamak için onu durdurmaya çalıştım. Ufak tefek vuruşlarımın farkında bile değildi. Lanet olsun, kendini kaybetmişti.

"Nasıl bir elbise alacaksınız?" George, Kristine'nin aklını dağıtmakta bir numaraydı. Bu sorusunun ardından Kristine zıplamayı bırakıp düşünmeye başladı. George'a içimden binlerce kez teşekkür gönderdim. Nasıl oluyordu bilmiyordum ama onun da rica ederim dediğini duyuyor gibiydim. 

"Bilemiyorum. Yani şey sen de biliyorsun ki Olivia'nın boyu kısa ve hmm oldukça zayıf. Bizi uğraştıracak gibi duruyor. Ama bana göre ona en çok yakışan renk yeşil." Kristine hala bir şeyler anlatmaya devam ederken dersin başladığını haber veren kurtarıcımız olan zil acı acı çalmaya başladı. Bir an, çok küçük bir an Olivia'nın susacağını düşünerek büyük bir hata yapmıştım. Susmak bilmiyordu. Onlara aceleyle bir veda göndererek biyoloji sınıfının yolunu tuttum. 

Sıra arkadaşım olan Cho her zamanki gibi yerine oturmuş, kitabın kapağını açmış bir şekilde Bay Green'in gelmesini bekliyordu. 

"Merhaba Cho." dedim sevecenlikle.

"Merhaba Olivia. Bildiğin gibi adım Cho değil, Chole. Ve otursan iyi olur, Bay Green gelmek üzeredir." Bendeki bu çok bilmiş kızı öldürme isteği her geçen gün artıyordu.

Bay Green sınıfa her zamanki sakar girişlerinin yerine sakince girdi. Evet evet, sakar. Kapıdan içeri adım attığı anda kucağındaki bir ton şeyden en az birini yere düşürürdü. Bugünkü sakinliğiyle masasına geçtiğinde sınıftaki herkesi tek tek inceledi. Sıra bana gelince gözlerimiz birbirinde kenetlendi. Neden birden bire içimi mutsuzluk kaplamıştı? Ayrıca neden bu kadar sıcak olmaya başlamıştı?

"Defterini bana getirir misin Olivia?" Sesi dümdüz, hiçbir şeyi barındırmayan türdendi. Aslında hiçte Bay Green gibi değildi. Yerimden kalkıp defterimi önüne koydum. Geri dönüp sırama geçecekken herkesin bana kocaman gözlerle baktığını fark ettim. Aldırmamaya çalışarak yanlarından geçip gittim.

"Ne yapmaya çalışıyorsun? Bay Green kimse yerinden kalkmasın dedi. Ama sen bunu dinlemedin. Üstüne üstlük bir de defterini adamın önüne attın." Bu kız neden bahsediyordu?

"Ne saçmalıyorsun Cho? Adam defterimi istedi, ben de gidip verdim." 

"Delirmişsin sen. Umarım sınav kağıdında kocaman bir D seni bekliyordur." Daha fazla tartışmaya girmemek için çenemi kapalı tuttum.

Ders bitiş zili çaldığında hala bana bakmakta olan birkaç kişiyi görmezden gelip, çantamı omzuma takarak Bay Green'in masasına gittim. 

"Bay Green? Defterimle işiniz bittiyse alabilir miyim?"

"Defterin mi? Defterinin bende ne işi var? Siz öğrenciler iyice çığrınızdan çıktınız."

"Ama efendim siz-"

"Olivia! Gel hadi. Açlıktan ölüyorum." Kristine ve zamanlaması. Mükemmel. 

Bay Green'i es geçerek defterimi önünden alıp Kristine ile birlikte sınıftan dışarı çıktık.

MERHABALARR.

YENİ BİR HİKAYE, YENİ BİR UMUT. BU KEZ KENDİMİ AŞARAK FANTASTİK TÜRÜNE GİRMEYE KARAR VERDİM. BUNUN NASIL OLDUĞUNU SORARSANIZ İLHAM PERİM ÇOK ÇOK GİZLİ BİRİSİ. 

10 VOTE'DA YENİ BÖLÜM GELİR. YORUMLARINIZI DA EKSİK ETMEZSİNİZ UMARIM.

KOCAMAN ÖPÜCÜKLER ANORMALLERİM!!!

ANORMALLERİN OKULUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin