• 14 •

5.4K 702 114
                                    

"Gelmişsin?"

Oturduğum sandalyenin yanına oturan Park Jimin gülümseyerek döndüğünde, başımla onaylayarak kıkırdadım.

"Geldim."

"Saçlarını yeni mi boyadın? Çok yakışmış."

Naif iltifatiyla gülümsediğimde teşekkür etmeme zaman vermeden sordu tekrardan.

"Kızıla boyamak cesaret ister, nereden esti? Aslında böyle sorguladığıma bakma, bende renkli bir şeyler düşünüyorum ama Hoseok... Yani erkek arkadaşım siyah saçlarımı boyamamı istemiyor, o yüzden cesaret edemiyorum."

"Açıkçası..." diye atıldım cümleme. "Benim öyle dertlerim yok." Kıkırdadım. "Yani erkek arkadaşım falan yok, canım istedi boyadım. Hepsi bu." 

"Hoş," dedi sakince. Bu esnada ona dönmek için yöneldiğimde hızla kapının açılma sesini duydum.

Kim Taehyung gelmişti.

"Selam gençler." dedi elindeki dosyaları masasına bırakıp. Yorgun görünüyordu, göz altları mordu, yanakları kırmızıydı ve saçları her zamanın aksine doğal bırakılmıştı.

"Nasılsınız, güzel gözüküyorsunuz."

Cümlesi üzerine gözlerimi ona çevirdiğimde, gözleri üzerimdeydi.

Gözlerimi hızla çektiğimde, elimdeki kalemle oynamaya, bir nevi oyalanmaya başladım. Bakışları hala üzerimdeyken gerilmiştim.

Saatler önce kollarındaydım ve biz sahiden sabaha dek sevişmiştik. Birbirimize asla doymadan, bir nebze durulmadan aynı tutkuyla onlarca kez.

Bu düşünce bile aklıma geldikçe tüylerimi deli gibi ürpertiyordu.

"Bugün bir değişiklik yapmaya karar verdim. Dersi ben değil, siz anlatacaksınız. Ben soracağım, siz cevaplayacaksınız."

Sınıf sessizleyip pür dikkat kesildiğinde, her zaman olduğu gibi tüm gözler tutkuyla onun üzerindeydi. Tüm sınıf, hatta fakülte, hatta koca okul Kim Taehyung'un hastasıydı.

Ama bir gerçektir ki, kimse benim gözümle gördüğüm gibi görmüyordu onu. Kimse benim gibi hissetmiyordu. Kim Taehyung benim ilhamımdı, benden ötesi alamazdı.

"Aşk."

Tok sesiyle kollarını göğsünde birleştirip, yavaş yavaş yürümeye başlamıştı sıraların arasında.

"Aşkı tanımlayabilecek biri var mı aranızda, isteyen edebiyatta yapabilir. Bilirsiniz ki aşkta bir edebiyattır."

Usul usul yürümeye başladı, birinci merdivenleri çıktı. İkinci katı es geçip tırmanmaya devam etti.

20, 21,

22,

23.

Kim Taehyung an itibariyle sıramın önünde, dizimin dibinde, soluğumun hemen yanındaydı.

"Jeon Jeongguk." İçimi alan mayhoş sesiyle sessizce fısıldadı adımı. "Bu konuda bir fikrin var mı?"

Başımı hafifçe kaldırıp gözlerimin altından ona baktığımda, cevap vermekten gocunmadım.

Aptal aşığı oynamayacaktım.

"Vakit kaybı." dedim net bir sesle. "Sadece vakit kaybı öğretmen. Aşk diye bir şey yoktur. Aptal bir his bürür midemizi, gözümüz görmez olur başkasını, iki solukluk nefesine kapılır, gözkapağının kusurunu bile aşk sanırız. Ama yalandır, aşk sadece vakit kaybıdır. Karşılığı olmayan, kuru, ruhsuz, aptal bir oyun."

Gözleri üzerimdeydi. Tepkisizdi ve koca sınıfın önünde birbirimizi izlemekten başka bir şey yapmıyorduk.

Birinin durması gerekiyordu ve o bendim.

"Bu yüzden, lütfen aşkı bilen birine sorun bunu. Belli ki sizde bilmiyorsunuz, belki şans kapınızı çalar ve bir mucize olur."

Çantamı tek omzuma alıp hiç düşünmeden sınıfı terkettiğimde, ardımdan duyduğum tek şey yine onun birkaç hecelik sesiydi.

"Molaya çıkabilirsiniz, ders bitti."

🔓

kaydırıyoruz..

Thousand Miles | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin