30. Bölüm: Göl

126 13 24
                                    

Tam tempo okumalar...
*

Ağaç. Yılan.

Yılan. Ağaç.

Önümdeki kartları sert bir şekilde yatağın üzerine bırakırken aynadaki görüntüm sürekli beni büyüleyerek aklımın karışmasına neden oluyordu. Ateş beni iyileştirdiği gibi bana eşsiz bir güzellikte sağlamıştı. Bu kalıcı olacağa benzemiyordu çünkü saçlarımdaki kırmızı renk gittikçe koyulaşıyordu ancak şu an bile tenim ay gibi parlak, saçlarım kırmızının en eşsiz tonunda, kahverengi gözlerim kızılın eşiğindeydi. Aynadaki görüntünün beni büyülemesindeki en büyük etken, orada çok kudretli birini görüyor oluşumdu. Orada tanıdığım küçük kız yoktu, orada tek sözüyle bir şehri ateşe verebilecek, ejderha bakışlı bir kadın vardı.

Ama her şeye rağmen, önüme koyduğum bu iki kart durduk yere aklımı karıştırmıştı. Bu kartları cebime koyan ben değildim ama olabilirdim de. Ne anlama geldikleri hakkında en ufak bir bilgim yoktu ama olabilirdi de. Aklım öyle karışıktı ki, bu karışıklık da ister istemez bünyeme yüklenen korkuyu tetikliyordu. İçimden aşağı inmek ve bu kartları Jackson'a göstermek gelmiyordu çünkü o mevzu tamamen başka bir konuydu. Hatırlamak dahi istemediğim bir konu...

Az önce olanlar...

Elim, bir ip tarafından oynatılıyormuş gibi dudaklarıma gittiğinde, gözlerim tekrar aynadaki yansımamla buluştu. Saçlarımdaki kızıllıklar tamamen yok olmuştu ve bunu gören yalnızca Jackson olmuştu. O an aklımdan geçenler şu an düşününce çok sağlıklı düşünceler gibi gelmiyordu fakat o an en doğru gelen oydu. Jackson bana öyle aşkla bakarken ve ateş tüm bedenimi sarıp be güç sarhoşu ederken... O an sadece Jackson'ı öpmek istemiştim. Belki de daha fazlası. Vücudumdaki ısı Jackson'ı yakıp çekilmesini sağlamasa olacaklar tüylerimi diken diken etmişti.

Ellerimi kızaran yanaklarıma bastırıp, "Bu ilk defa olmadı," diye tekrarladım. "Her ne kadar hatırlamıyor bile olsan, Jackson senin sevgilindi ve sen onu daha önce de öptün." Sakın göz göze geldiğinizde kızarma ya da başka bir saçma eylemde bulunma.

Yavaşça yatağa oturduktan sonra kendimi yatağa bıraktım ve derin bir nefes aldım. O sırada odamın kapısı hızla açılarak Sarah ve Rosalie içeri girdiğinde tekrar ayağa kalktım. İki kız, dudaklarını aralamış vaziyette bana bir şey söyleyecekken, bir anda gördükleri manzara karşısında ikisi de sustu. Rosalie'nin yeşil gözleri beni baştan aşağı bir göz hapsine alırken, "Sen," diye mırıldandı.

"Sen nasıl boyunluğunu çıkarırsın!"

Rosalie'nin yarım bıraktığı cümleyi dehşet içinde tamamlayan kişi kapıda duran Alec olmuştu. Sarah'da onunla aynı fikirde olmuş olacak ki, korkuyla yanıma gelerek, "İnanmıyorum sana," dedi. Ellerini boynuma koymuştu. "Jackson'a da inanamıyorum. Güya seni ona emanet ettik. Şu haline bak. Acıyor mu?"

Boynumu sağa sola hareket ettirirken, "Sarah," diyerek elimi boynundaki ellerine götürdüm ve çektim. "İyiyim," dedim. "Boyunluğu Jackson çıkarmadı. Bir şeyler oldu ama bunu daha sonra anlatırım. İyi olduğumu bilin yeter." Ardından biraz durarak gözlerimi kapıdaki üçlüde gezdirdim. "Siz neden okulda değilsiniz bu saatte?"

Alec ellerini ceketinin cebine sokarak sırıttı. "Okuldan kaçtık." diye gayet basit bir cevap verdiğinde gözlerimi devirdim. "Ama size müthiş bir sürprizim var. Aşağı inersen görürsün."

Tek kaşımı havaya kaldırarak bahsettiği bu müthiş sürprizin ne olduğunu tahmin etmeye çalıştım ancak hiçbir fikrim olmadığı aşikardı. Alec bizi beklemeden zıplayarak aşağı inerken, Sarah başıyla gelmemizi işaret edip Alec'in peşinden gitti. İkisi biraz uzaklaşırken, odadan çıkmadan hemen önce Rosalie'nin koluna dokunaraknonun gitmesini engelledim.

İMGE - IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin