15. Bölüm: Yalan

161 21 30
                                    

Tam tempo okumalar...
-

Elimdeki resim, en az saniyeler içinde içinde yaşadığım yıkım kadar yıpranmış ve eski görünüyordu. Bu resmi hatırlıyordum. On iki yaşımda, okul tiyatromun çıkışında ailecek çektirdiğimiz bir fotoğraftı. Birinde annem, babam ve ben, teyzem tarafından çekilmiştik. Birinde ise ben, annem ve babamı tek çekmek istemiştim. İşte o fotoğraftı ellerimde tuttuğum. Bende bile olmayan o fotoğraf...

Zihnim tüm dikkatini bu fotoğrafa verirken dışarıdan bir heykel gibi durduğuma hiç şüphe yoktu. Nefeslerimi bile o kadar ağır ve sessiz alıyordum ki, Jackson nefes almadığımı düşünerek eğilmiş ve suratıma bakmıştı.

Elimde bir fotoğraf. Bende bile olmayan, ailemin fotoğrafı. Üstelik üzerinde Jackson'ın baş harfleriyle.

Kimin bana ne yapmak istediğini biliyordum ancak bu iş artık katlanamayacağım derecede beni sinirlendiriyor ve yıpratıyordu. Aldığım her mesaj, duyduğum her ses farklı bir kapı açıyordu önümde. Hangisinden girersem gireyim, alevler içinde sonuma neden olacak bir kapı...

"Isa," dedi Jackson elini yüzüme koyarak. "Bu fotoğraf nerden geldi?"

Sorduğu soruya, sanki cevabı onun vermesi gerekiyormuş gibi hayretle karşılık verdim.

"Bilmem," dedim onun gibi. "Senin ismin yazılı. Sen söyle."

Kaşlarını çattı. İkimizde şaşkın, ikimizde ne söylememiz gerektiğinde kararsızdık. Bildiğim tek bir şey vardı ki, hemen onu suçlayarak bir sonuca varamazdım. Yaşananların üstüne öyle karışmıştı ki kafam... Bu zarfın kimden, ne amaçla geldiği gayet açıktı fakat anlayamadığım şeyler vardı. Buraya geleli bir gün bile olmadan, Andrew nasıl öğrenmişti bunu? Dahası, ne ara buraya gelip, eve nasıl girmiş ve bu zarfı buraya bırakmıştı?

Evime kadar girmişti... Üstelik, nasıl oldu bilmiyordum ama, Londra'ya benden önce ulaşmıştı. Gözlerimi birkaç kere kırpıp Jackson'ın suratına baktım ancak düşündüğüm şey kesinlikle o değildi. Andrew benimle iletişime geçiyordu, hemde yüz yüze görüşmeden. Benimle konuşuyor, beni de duyuyordu. Tüm bunları yalnızca benimle zihin yolundan iletişime geçerek yapıyorsa...

Onun her şeyden haberi vardı.

Yaptığım, yapacağım, düşündüğüm, hissettiğim, hatta şu an düştüğüm bu duruma kadar, her şeyden haberi vardı. O, benimleydi. İçimdeydi.

Aklımdan geçenlerle yaşadığım aydınlanma, bir ok gibi saplanmıştı kalbime. Elimdeki resim parmaklarımın arasından yere süzülürken kısa bir an için dengemi kaybetmiş, kendimi Jackson'ın kolları arasında bulmuştum.

"Otur," dedi beni yatağa oturtmaya çalışarak ancak onu engelleyerek tam aksine dik bir şekilde ayakta kalmaya çalıştım. Oturmayacağımı anladığında önüme geçerek ellerini yanaklarıma koydu ve başımı kaldırdı. "Ne oldu?" diye sordu yumuşak bir sesle. Kafamın içindekiler beni öyle bir paniğe sokmuştu ki, Jackson'ın ellerini hızla yanaklarından çekip geriye gittim ve, "Aşağı inelim," dedim. "Çabuk."

Hızla elini tutup kapıya yöneldiğimde yapmış olduğum bu paniği anlamamıştı ancak hiç itiraz etmeden peşimden geldi. Aşağı indiğimizde ellerinde temizlik malzemeleriyle işe koyulmuş ekip bize bakınca durdu. "Kaçtınız, değil mi vicdansızlar?" dedi Alec isyan eder bir vaziyette elindeki süpürgeyi yere bırakarak. "Biz de enayi gibi burada-"

"Alec, sus," dedim sakin fakat keskin bir sesle. Sesimdeki değişik tını herkesin dikkatini çekmiş olacaktı ki, hepsi durdu.

"Oturun." dedim aynı sesle. Jackson'ın elini bıraktığımda onun da oturmasını istedim ancak o yanımda durdu. Bir robot gibi hareket ediyordum. Sesimle, hareketlerimle, mimiklerimle. Aklım ve bedenim ayrılmış, tamamen akılın emriyle hareket eden bir robota dönüşmüştüm.

İMGE - IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin