8. Bölüm: Bir Ateş, Bir Aşk

261 26 28
                                    

Tam tempo okumalar...
*

Ellerim, ayakkabı bağcıklarımdan yavaşça uzaklaşırken arkamı dönmeye bir hayli korkmuştum. Herkesin odasını tek tek kontrol etmiş ve kendimin bile duyamayacağı kadar sessiz olmaya çalışmıştım. Buna rağmen yakalanıyor olmama, Isabella Anderson şansı diyorduk.

Ne şans ama! Cidden!

Sırtımı dikleştirip tek hamlede yerimden kalkarak hiçbir şey yokmuş gibi Alistair olduğunu tahmin ettiğim arkamdaki kişiye döndüğümde, bu tahminimde yanılmadığımı anladım. Çocuk, içeride yanan abajurun bulunduğumuz yere vuran ışığıyla aydınlanıyordu. Mavi gözleri şüpheyle üzerimde dolaştı ve benden bir açıklama bekledi.

"Nereye?" diye sordu fısıldayarak. Dudaklarımı birbirine bastırıp, ayakkabı giydiğim ayağımı bir adım geriye attım. Alistair, adeta beni göz hapsine alıp üzerimde sorusuna cevap vermem için görünmez bir baskı uyguluyordu.

Aklıma herhangi bir yalan gelmiyordu ki ben artık yalanlardan oldukça sıkılmıştım. Artık hayatımda olan kimse, ben dahil yalana başvurmayacak, gerçekleri saklamayacak ve sır tutmayacaktı. Ancak böyle rahat edebilir ve içimden yükselen sesleri susturabilirdim.

Verdiğim kararın arkasında sonuna kadar durduğumu belli etmek adına sırtımı dikleştirdim ve gözlerimi hâlâ benden bir cevap bekleyen Alistair'a çevirdim.

"Yat, uyu," dedim hızla yere eğilip diğer ayakkabımı ayağıma geçirerek. Verdiğim bu cevap Alistair'ı tatmin etmemiş, hatta aksine sinirlendirmişti.

"Ne demek, yat uyu?" dedi öfkeli fısıldayışları eşliğinde kapı eşiğine gelip yanıma eğilerek. "Gece gece, üstelik yaralı kolunla nereye gidebilirsin?"

Bir yandan konuşuyor, bir yandan da gözleriyle merdiveni kontrol ediyordu.

"Jackson'a." dedim ifadeden yoksun, düz bit sesle. Alistair duyduğu isimle tuttuğu nefesini bırakarak elleriyle şakaklarını ovdu.

"Bella," dedi fısıltıdan bile az bir sesle. "Bunları sabah konuştuğumuzu düşnüyordum."

Ayakkabımın bağcıklarını yarım yamalak bağlayıp ayağa kalktım ve üzerimden düşürdüğüm hırkayı tekrar omzuma aldım.

"Hayır, efendim," dedim küçük bir çocuk gibi omzumu silkerek. "Siz konuştunuz, bende dinledim. Bu kız ne diyor, neyden bahsediyor diye sordunuz mu? Hayır. Onu gördüm diyorum, Alistair. Sence ben, Jackson'ı tanımayacak kadar delirmiş olabilir miyim?"

Evin önündeki sokak lambasının vurduğu beyaz teni, ışıl ışıl parlarken yüzündeki umutsuz ifadeyi seçmek zor değildi. Neden böyle davranıyordu ki? Ben yanılmış bile olsam, kardeşi için en ufak bir ihtimal adına bana neden güvenmiyordu?

Son kez onu kontrol edip yüzündeki ifadeyi anlamak adına ona baktığımda, yerinden kalkıp üzerine bir ceket aldı ve ayakkabılarını ayağına geçirdi. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ne yapıyorsun?"

"Seninle geliyorum."

Kapıya uzanıp onu tuttu ve ses çıkarmamak için çok ağır bir şekilde kapatmaya başladı fakat bu ağırlık, istenilenin tam aksine kapının gıcırdamasına ve ses çıkarmasına neden olmuştu.

"Kes şunu," dedim kapıyı tutarak. "Biri uyanacak."

Alistair dediğime uyarak kapıyı benim kapatmam için bıraktı fakat ben, kapıyı kapatmak yerine Alistair'a baktım.

"Hiçbir yere gelmiyorsun," dedim net bir dille.

"Hayır, geliyorum."

Gecenin bir vaktinde, bu gece soğuğunda benimle iddialaşması ona karşı sinirlenmemi sağlarken, sessiz sedasız evden çıkmak varken aptal gibi ona yakalanmam da kendime kızmama neden oluyordu. Her halükarda sinir seviyesi artan kişi ben oluyordum ve bu hikayenin sonunun çokta iyi bitmeyeceğini biliyordum.

İMGE - IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin