14. Bölüm

30 4 0
                                    

Uyandığımda hala hava karanlıktı. Saate baktım 04.52. Daha okula gitmeme baya vardı. Geri mi uyusaydım? Uykum da yoktu. 10 dakika boyunca geri uyumak için döndüm durdum. Olmadı uyuyamadım. Pencerenin önündeki dekarasyonuma oturma kararı aldım. Sahi neydi bu dekarasyonun adı? Çoğunlukla pencere koltuğu derdim buna. Perdeyi açtım. Koltuğa bağdaş kurarak oturdum elimdeki emojili yastığa baktım. Çok tatlı bir şeydi bu. Dilini çıkarmış bir emojiydi ama gözünü kırpmamıştı. Bir süre dışarıyı izledim. Motorlar geçti,arabalar geçti. Daha sonra sıkılıp kitap okumaya başladım. 18 sayfa okudum tam olarak.


Telefonumun bildirim sesini duyunca oturduğum yerden kalktım. Ya Bade'ydi ya da Cansel'di mesaj atan diye düşündüm. Bildirim panelini aşağıya çektim.

"Ooo prenses doğum günün kutlu olsun sana bir hediyem olacak ama biraz bekleteceğim seni. Ne de olsa doğum gününde bir sürprizi her insan hakeder. Umarım hediyeni gördüğünde bana az söversin ZEYTİN :)"

Çıldırcaktım. Özel numara olduğu için mesaj atamıyordum karşı tarafa. Üstelik zeytin diye lakap mı olurmuş ya? Zeytin sevmiyordum ne karasını ne yeşilini. Zeytin kelimesi bile iğrendiriyordu beni. Çok küfür eden bir insanda değildim yeri geldiğinde elbette ediyordum ama "sövme" eylemi bana çok uzaktı. Korkmalı mıydım bilmiyordum ama tırsmıyordum bile. Saat geçmiyordu ve geçmedikçe de sıkılıyordum. Aşağıya mutfağa indim. Yemek yemek her şeyin panzehri olabilirdi benim için. Sıkılınca, sinirlenince, mutlu olunca hep yemek yemeye kaçan bir insandım. Erzak dolabından çıkarttığım bir kutu mısır gevreğinden bir kaseye döktüm. Cezve çıkarıp birazda ocakta süt ısıttım. Gevreğin üzerine döktüm ve yemeye başladım.

4 saat bile uyumamış halimle odama çıktım ve giyindim. Aynanın karşısına geçtim ve saçımı taradım. Açık bırakmaya karar verdikten sonra gözlerim boynuma doğru kaydı. Annemin kolyesine o hiç çıkartmadığı kolyesine... Yüzümde küçük bir tebessüm oluştu. Tam duygusallaşmıştım ki telefonumun melodisi kulağıma çarptı. Telefonuma baktım.

"Bade kişisinden 2 cevapsız arama"

Geri aradım. İkinci "dıt" sesinden sonra açtı.

"Geç kalacaksın gene uyanmadın değil mi?" dedi açar açmaz.

"Sana da günaydın Bade. İyiyim sağol sen?"

"Kalktın mı sen benimle alay edeceğine kalksana!" dedi gülerek.

"Kalkmadığımı nereden çıkarttın? 4:52 'den beri uyanığım ben yemeğimi de yedim."

"İyi büyük halt ettin.Peki neden telefonlarıma cevap vermedin? Ayrıca madem hazırsınız Asel Hanım biz neden kazık gibi bahçenizde duruyoruz insenize aşağı?"

"Ne bileyim ben sizin aşağıda olduğunuzu? Haber vermediniz ki. Ayrıca telefonumuda duymadım."

"İyi tamam uzatma in aşağı çabuk hiç çekemem hocaların sitemini lütfen."

"Tamam geliyorum." der demez telefonu kapattım ve aşağıya indim.

Yürüyerek gidecektik bugünde. Derse geç girmemiştik ve tam olarak dersin başlamasına 3 dakika vardı. Gelmemişti gene. Aslında şaşırmamıştım çünkü alışmıştım onu ilk ders görmemeye. 3 dakika hemen bitmişti ama hoca gelmemişti. Gerçi hoş rahatsızdı en son. Belkide iyileşememişti. Aynende öyleydi. Nöbetçi öğretmenlerden biri gelip haber vermişti ve gene okul bahçesine inmiştik. Bade ve Cansel okul dışında bir kafeye gidip milkshake içeceklerdi. Ben gitmek istemiyordum ve gitmemiştimde. Çardakta oturmuş kitabımı okuyordum.

OlağandışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin