Telefonu bir kenara bırakıp yolu izlemeye başladım. Öyle ıssız ve tekinsiz yollardan falan geçmiyorduk. Oysa ben öyle düşünmüştüm. Yanımda kulaklık var mıydı diye çantama baktım. Getirmiştim ama şarjı yoktu. Zaten ne zaman şarjı olurdu ki? Bana dayanan kulaklık mı kalmış? Yolu izledim izledim... Dümdüz gidiyorduk. Bir anda sola saptık ve tekrar düz gitmeye devam ettik. Evler en çok 3 katlılardı bu sokaktaki. Eski birer yapı gibi dursalarda modern görünüyorlardı. Çokta güzellerdi bence. En sonda bir evin önünde durduk. Beyaz bir evdi burası. Pencere ve kapılar kahverengiydi. Evin iki tarafında dolamaç biçiminde şekil verilmiş çam ağaçları vardı. Arabadan indik ve cebinden anahtarı çıkararak kapıyı açtı. Evin içi çok karanlık değildi. Üst kata çıkan ahşap merdivenler vardı. Kapıdan hemen karşısında salon vardı. Salonun yanında amerikan tarzında mutfak. İki odayı ayıran duvada -daha doğrusu iki kapının ortasında- kurdele çiçeği vardı. İsmini biliyordum çünkü aynısından benim odamdada vardı. Fakat ben daha sonra onu antrede bir sehpanın üzerine koymuş, saksısını boyamıştım. Sonra yerini beğenip orada bırakmıştım.
"Halan ve çiçekleri işte. Her kata koyuyor böyle 3-5 çiçek." dedi. Gülümseyip başımı salladım.
"Nerdeler şuan?" dedim.
"Gelirler birazdan. Geldiğini haber verdim ya uça uça gelirler. Çok özlemişlerdir seni. " dedi. " Gel biz salona geçelim. Hatta istersen evi gez." dedi tebessüm ederek.
"Yok. Salonda otururum ben. Evi gezsem ne olur gezmesem hem? " dedim. Salona doğru yöneldik. Salona geçtiğimizde kahverengi tonlarında ikili bir koltuğa oturdum. O da karamel tekli koltuğa oturdu. Telefonunu çıkarıp kurcalamaya başladı. Bende salonda olan eşyalara bakıyordum. Televizyon ünitesinde öz babamın ve onların bir çok fotoğrafı vardı. Fotoğrafların yanında küçük süs eşyaları vardı; Oturan kızlar, bazı çizgi film karakter figüranları vesaire vardı.
"Hepimiz bu evde yaşıyorduk. Tabi abim 18 yaşına geldiğinden beri. Annemlerle kalmak istemedi. 18 yaşına bastığında buraya geldi. Bizimde istersek yanına gelebileceğimizi söyledi. İlk başta Ayda Halan geldi babanın yanına. En büyük halan oluyor. Yani benden büyük olan. Sonra ben geldim. Ayça en küçüğümüz öyle büyükten küçüğe doğru gelerek bu evde yaşamaya başladık." dedi telefondan başını kaldırmadan. Zil çaldı ama ayağa kalkmadı. Daha sonra anahtar sesi geldi. İçeriye sarı düz saçlı, kot siyah ceket altına beyaz bir kazak ve onunda altına açık mavi kot pantolon giyip siyah kemer takmış bir kadın girdi.
"Abi evdesin illa uğraştıracak mısın beni bu anahtarla!?" dedi. Ayça Halam olmalıydı abi dediğine göre.
"Bu kadar üşengeç olamazsın kızım ya altı üstü bir anahtarı geçirip döndüreceksin! Ama makyaja gelince yok eyelinerımı kirpiğime süremedim tekrar sileceğim yok maskaramın rengi olmadı sileceğim öyle çıkacağım, Ayça!" İstemsizce gülmüştüm.
"Cahilsin abi. Gerçekten cahilsin." dedi gülerek. "Aşk olsun eyeliner kirpiğe sürülür mü? Onu dudağıma sürüyorum ben bir kere."
"O ruj canım benim. Rujun ne olduğunu bilmiyorsun bir de makyaj yapıyorum diyorsun!" dedi alay ederek.
"Onu bunu bırakta benim bir tanecik yeğenim gelmiş sonunda! Ay kız ne büyümüşsün sen ya daha dün kucağımdaydın. Çok özlemişim seni! Sonunda Ayda kameradan göstermeden seni kanlı canlı görebiliyorum ya! " derken yanaklarımı sıkıyordu.
"Kız geldiğine pişman oldu bıraksana çocuğu. Zaten zor ikna ettim gelmesi için!"
"Bana ne? Kaç yıldır görmüyorum ben bu cimcimeyi! Tipe bak aynı ben!" Bende burdayım? Ben yokmuşum gibi konuşmasanız mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olağandışı
VampireAnnesini 3 yıl önce araba kazasında kaybetmiş sanan ve sınıfa bir çocuğun gelmesiyle o çocuğu takip eden Asel'in gerçeklerle sırayla yüzleşmesini anlatıyor. Bu süreçte yanında olan Bade ve Cansel'inde hakkını yememek gerekiyor. Yaşına göre gayet güç...