37. Bölüm - Umut Işığı

12 2 0
                                    

"Ben giderim. Tartışmaya kapalı."

"Asel saçmalama tek başına mı gideceksin? Yeri ben buldum. Bizsiz gidemezsin. Geleceğiz. Bu kapıdan çıkmana izin vermem. Araba hazır. Mont, şapka alın. Üşümeyin. Gidiyoruz."

Gidip konuşmak istiyordum ama izin verilmiyordu. Tek başıma gidersem zarar verebileceğini bile söyleyemişti. Bunca zaman bana babanım diyen adam bana zarar mı verecekti? Vermezdi. Yalanda söylemezdi. Annemi seviyordu. Yakın arkadaşıydı. Öyle demişti. İhanet etmezdi ona. Telefonumu aldım. Şapkamı taktım ve telefonu montumun cebine attım. Beyaz fermuarlı botumu giydim. Yağmur yağmıyordu sonuçta. Fermuarlı olmasında bir sıkıntı olmazdı.

Arabaya hiç bir şey demeden bindim. Ben telefonumu alırken hepsi aşağıya inmişti. Gidiyorduk. Babam olduğunu söyleyen adamın yanına. Ona hala nasıl sesleneceğimi bilmiyordum. Baba diyemezdim. Abi diyemezdim...

Geldiğimizde arabadan indik ve  Ayda Halam koluma girdi. "Korkma." dedi. "Korkma. Bu kadar yaklaşmışken anneni bulmadan geri dönmeyiz. Bak Ayhan'a. Nasıl arıyor anneni. Amcanı daha tam tanımıyorsun. Bir şeye taktı mı takar. "

"Korkuyorum. Ya ona gerçekten bir şey olmuşsa hala? Ya gerçekten ölmüşse... Bu gerçeğe bir kere inandım. Kaldırabildim mi bilmiyorum. Ama bir daha kaldıramam onu biliyorum. "

"Bir şey olmayacak söz veriyorum. Ölmedi o korkma. Ben inanıyorum."

🌼

Yukarı, apartmana, çıkmıştık. Bizi içeriye şaşkın bir ifadeyle almıştı. Hep oturduğum o tekli koltukta bu sefer ben değil, Ayça Halam oturuyordu. Yan tarafındaki üçlü koltukta ise sadece amcam, ikili koltukta ben ve Ayda Halam, geriye kalan tekli koltukta da o oturuyordu. Salon ve mutfak birleşik ve çoğunlukla beyaz ve eflatun temalıydı. Eflatunu ben, beyazı seçmişti. Aramızda şuan buz dağı vardı. Eskiyi özlüyordum sanırım. Babam gibi davranmasını, sıcacık olmasını, korumacılığını... Kendimi bildim bileli o vardı. Belkide özlememdeki en önemli etken buydu.

"Ne oldu? Bir şey mi var?" dedi uzun süren sessizliği bozarak.

"Var." dedi amcam. "Gelişme var."

"Ne gelişmesi? Buldunuz mu yeri? Ahu'yu?"

"Gibi gibi."

"O ne demek?"

"Buna sen karar vereceksin. "

"Nasıl?"

"En yakın arkadaşını, dostunu, sırdaşını..." dedi vurgulayarak. "... gömerken, o tabut boş muydu? Dolu mu?"

"Nerden bilebilirim? Bilmiyorum." dedi ama duraksamıştı.

"Tabutu sende taşımadın mı koduğumun herifi! Tabut hafif miydi değil miydi?" Amcam sesini yükseltmeye başlamıştı. Sinirleniyordu.

"Bilmiyorum." 

Amcam belinden silahını çıkarttı.  Havaya attı sonra tuttu. Aynı şeyi bu sefer gözlerinin içine bakarak yaptı.

"Gel sana ağır ve haififi öğreteyim. Bak bu hafif." dedi tekrar havaya atarak. "Şimdi vermek isterdim sana hafif ne gör diye. Ama güvenmediğim kimseye kendi ellerimle silah vermiyorum maalesef. " durdu güldü. "Ama..." dedi "m" yi uzatarak. "Verdiği acı ağırdır. Bak işte onu deneyebiliriz. Vuruyum mu?" Silahı doğrulttu. "Yok be ne uğraşacağız senle. Ama istersen ben çok meraklıyım ağır kavramına seni durumu ağır hale getirebilirim. Anlarsın o zaman."

OlağandışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin