30. Bölüm

15 3 2
                                    

Gezine gezine eve gidiyordum. Amcamın evine yani. Başka gidecek bir yerim yoktu. Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürtçü dükkanıydı sonuçta. Kapının önüne geldiğimde zile basmak ve basmamak arasında tereddüt ettim. Sonra bastım ve kapıyı Ayça Halam açtı.

"Nerdeydin sen? Merak ettik seni." dedi sarılarak. Ben onu sarmadım. Kollarımı ben ona dolamadım ama o doladı. Mesafe koyacaktım aramıza üçüyle artık. Doğru olan buydu.

"Sadece sen mi merak ettin yoksa hepiniz mi merak ettiniz?" dedim. Sustu, konuşmadı.

İçeriye geçtim. Önünde kahvesi, elinde kumanda keyfine bakıp maç seyrediyordu. Rahatına diyecek yoktu. Sanki yeğenini vurmamış, sanki yeğeni kapıyı çarpıp çıkmamıştı. En önemlisi sözde abisinin emanetine sahip çıkmış, en büyük zararı o vermemiş gibiydi. Ayda Halam ise yanındaki koltukta oturuyordu. Sapsarı saçlarını rastgele bir şekilde topuz yapmıştı. Yüzünü görebiliyordum ve gözlük takmıştı. Gözlük taktığını bilmiyordum. Siyah sweetshirt giymiş altındada siyah taytı vardı. Herkes neden sweetshirtlere takmıştı? Hayır ucuzladıysa neden benim haberim yoktu?

"Hoşgeldin zeytin. Bizde seni bekliyorduk geç karşıma." dedi bana bakmadan televizyonu kapatarak. Dediğini gözlerimi devirerek yaptım.

"Planı anlatıyorum. " Gerçekten mi? Bu kadar mı olunurdu? Vurdu beni ya vurdu! "Ateş ile maalesef istemediğim bir samimiyet içerisindesin. Ama bu işimize yarayacak. Ateş nasıl ki senin etrafında bilgi toplamak için var, sende aynı şeyi yapacaksın. Kısasa kısas deniliyor buna." dedi oturuşunu düzelterek. Ayda Halam topuzunu ileri geri atıyordu. Sanırım o da kardeşine saldırmamak için zor duruyordu. Ayça Halam ise arkamda durmuştu.

"İki yol var. Birincisi; sen Ateş'in ağzından laf alacaksın. Ona bir takım sorular soracaksın. Ajan olacaksın kısaca. Onun nesi var nesi yok öğreneceksin. İşimize yarar bilgileri öğreneceksin. Yada ikinci yol -ki ben bu yolu daha çok sevdim- Ateş'i kapana kıstıracağım. Ama ben değil. Tuttuğum birisi. Ona seni öptüğünü gördüğünü söyleyecek biri. Onu o şekilde tehtid edeceğim. Eğer abimin yerini söylerse kimsenin ruhu duymayacağını söyleteceğim. Nasıl fikir?" dedi. Bir süre ona bomboş baktım. Derin derin nefesler almaya çalıştım.

"Bir özürü... Bak vurdun ölebilirdim ama senden beklentim tek bir özürdü. İki kelime, on bir harften oluşan bir cümleydi. Bir özürü çok gördün. Yüzsüzce gelmiş benim üzerime plan yapmışsın. Bir şey demiyorum ama bir özür dahi dilemediğin için ne halin varsa gör." dedim ve yukarı çıktım.

Ne yapacaktım ne edecektim bilmiyordum. Beni vuran bir amcam vardı. Ortada olmayan annem ve babam vardı. Beni sevdiğine emin olamadığım ama benimde ona ne hissettiğimi bilmediğim biri vardı. Ve her şeyin ortasında ben vardım. Ben kimdim onu bile bilmiyordum. İçimde birden fazla Asel vardı; Evlilik dışı olan Asel, derslerinde başarılı olan Asel, hayatı kaymış Asel, ne yapacağını bilmeyen Asel, psikolojik durumunu bilmediğim Asel, annesiyle babasını bulacağına inanan Asel, annesinin öldüğünü düşünen Asel... ve niceleri vardı.

Bade ve Cansel'le uzun zamandır konuşmadığımızı farkettim. Belki uzun süre olmamıştı ama bizim için uzun zamandı. Rehberime girdim ve Cansel'in numarasını tuşladım. Üçüncü çalışta açılan telefondan sesi geldi.

"Oooo bizi unuttunuz sandık Asel Hanım. Hangi rüzgar size arattırdı bizi?" dedi nedenini bilmediğim bir şekilde rüzgar kelimesini vurgulayarak. Arkasından Bade'nin sesi geldi. "Kim arıyor? Kim arıyor?"

"Eben arıyor Bade. Seni doğurtacakmış. Sen şuan aslında yoksun. Daha Dicle Teyzenin karnındasın bilmiyor musun?" dedi Cansel yalancı bir sitemle. Gerçekten ne kadar kötü olursam olayım ikisi bana iyi geliyordu.

OlağandışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin