Dayanamıyordum. Yapamıyordum. Hayatımın yalan olduğunu kabul etmiyordum! Odamdan çıktım. Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Aynaya bile bakmadan anahtarı aldım ve kapıyı çarparak dışarı çıktım. Ne telefonumu almıştım ne de başka bir şey. Bir yer vardı. İçime attıklarım çoğalınca gittiğim bir yer. Bu yaşıma kadar sadece 1 kere gelmiştim. Gene böyle çıkmıştım evden o günde. Neden çıktığım ise annem öldüğü içindi. Ağlıyordum ve insanlar öcü görmüş gibi bana bakıyordu. Dışardan bakıldığında sadece ağlayan bir kızdım. Muhtemelen insanlar sevgilimden ayrıldığımı düşünüyordu. Başka niçin ağlanabilirdi bir kız onlar için. Adımlarımı hızlandırdım. İçim yanıyordu. Tekrar elimin tersiyle ittim gözyaşlarımı.
1 saat boyunca yol gitmiştim ki sonunda ulaştım. Uçurum kenarıma. Uçurumun yanındaki taşa. Oturdum. Hâlâ ağlıyordum içim dışıma çıkana kadar ağlıyacaktım. Aklımda tek bir söz tek bir ses vardı.
Derdim büyük dermanım yok, hiç sorma... *Seksendört Yorma 1.dakika 32. saniye...
Sadece bu ses vardı. Birde düşüncelerim... Hayatım yalanmış. Babam dediğim adam gerçek babamın başına bir iş gelirse bana bakmasını istediği hiçbir kan bağım olmayan bir adammış. Amcam dediğim,yengem dediğim, babaannem dediklerim kişilerde mi yalandı? Muhtemelen öyleydi. Uçurumun kenarında bir taşa oturmuş aşağı bakıp ağlıyordum. Hava kararıyordu ve bu umrumda değildi. Herkesten heryerden uzaklaşmak istiyordum. Gerçek babamın başına ne iş gelmişti bilmiyordum. Ölmüş müydü bilmiyordum. Taşın üzerinde oturuşumu değiştirdim. Dizlerimi kendime çektim. Başımı dizlerimin üzerine yerleştirdim. Sessiz sakindi burası. Kimse gelmezdi. Zaten kim bir uçurumun köşesine gelmek istesin ki? Hıçkırıklarım durmuştu ama göz pınarlarımdan hâlâ damla damla yaş akıyordu. Telefonumu keşke alsaydım. Sadece müzik dinlemek istiyordum. Sadece müzik...
Hava gittikçe kararıyordu. Eve dönmek istemiyordum. Başka nereye gidecektim? Cansel'lere gitsem annesi haber uçururdu hemen. Bade'nin anneside. Hiç kimsenin dırdırını çekemezdim. Büyük parkta mı sabahlasaydım? Uyumak benim için önemli değildi. Yarın okulada gitmeyecektim. Büyük bir park vardı. Oraya gittim. Otobüse binemezdim cüzdanımı da kartımıda evde bırakmıştım. Yürümek zorundaydım.
Parka ulaşmıştım. Boş bir bank buldum ve oturdum. Tırnaklarımdaki ojeyi soymaya başlamıştım ki çok yaşlı olmayan bir teyze yanıma yaklaştı.
"Güzel kızım oturabilir miyim?" dedi. Şişmiş gözlerimin aksine gülerek başımı salladım.
"Teşekkür ederim kızım. Bu saatte ne işin var burada?" dedi bana bakmadan çantasında bir şey ararken.
"Hiç öyle dolanmaya çıkmıştım." dedim.
"Bu saatte ağlayarak mı dolanmaya çıktın?" dedi meraklı bir ses ve gülümsemesiyle. Bir şey demedim.
"Sevgilinden mi ayrıldın neden ağlıyorsun bakıyım sen?" dedi. Tam tahmin ettiğim gibi. Dışardaki insanların çoğunluğu böyle düşünüyordu bir kız ağladığında.
"Yok teyzeciğim ben sevgilimden ayrılmadım. Şuana kadar da hiç olmadı ki ayrılayım." dedim. Teyze bu sefer şaşkınlıkla bana baktı.
"Nasıl yani? Sen evlenmeyecek misin? Kazık kadar boyun olmuş." dedi.
"Teyzeciğim şuan evlenme planlarımda yok ben okuyacağım öncelikle şunu diyeyim. Sonrada ben ister evlenirim ister evlenmem. Sizi ilgilendirmez. Bana şimdi ben senin yaşındayken ile başlayan hikayeyi anlatmayın." dedim. Kalbini mi kırmıştım? Ama gerçek buydu.
"Yok kızım onu demeyecektim ben. İyi oku tabi. " dedi ve çantasından aradığı şeyi bularak bana uzattı.
"Bu nedir?" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olağandışı
VampireAnnesini 3 yıl önce araba kazasında kaybetmiş sanan ve sınıfa bir çocuğun gelmesiyle o çocuğu takip eden Asel'in gerçeklerle sırayla yüzleşmesini anlatıyor. Bu süreçte yanında olan Bade ve Cansel'inde hakkını yememek gerekiyor. Yaşına göre gayet güç...