5. Bölüm

296 26 9
                                    

Instagram: thegullbahar
Wattpad:Hanzade14533

Yorum yapmayı unutmayınız..
Yazım hatası ve mantık hatası varsa lütfen bildiriniz...

Saygılar, sevgiler...

________

Mirzahan baltasını önünde ki meşe odununa vururken derin düşüncelere dalmıştı. Babaannesi yani kapıda sopa ile onları karşılayan kadıncağız –Nenehatun derlerdi- torunların arasında en çok Mirzahanı seviyordu. Babası vefat ettikten sonra daha bir düşkün olmuş, Mirzahan da Nenehatuna düşkün olup, her ne düşüncesi varsa Nenehatuna sorar danışır idi.

Nenehatundan herkes çekinir, Mirzahan yapısının verdiği rahatlık ve cesurlukla çekinmez ne söylenmesi gerekirse söyler, Nenehatun ise başkası sözünün üstüne söz söylemeye kalkışsa kızar öfkelenir, Mirzahana gelince bir şey diyemez yalnız birkaç öğüt ve tembihte bulunurdu.

Nenehatun ailenin büyüğü olduğundan her şeye karışır söylenir, herkes ona saygı duyar büyüğümüz derler duasını alabilmek için onu memnun etmek isterlerdi.

Dolayısıyla Nenehatunu razı etmenin yolu bir tek Mirzahandan geçiyordu. Mirzahan onlar için çok büyük bir nimetti.

Mirzahan onunla dertleşir ona anlatır, onunla paylaşırdı düşüncelerini...

Hatta bir keresinde Mirzahan "Nenehatun; şöyle cihattan cihada koşsam ya. Burada yaptığım işleri yapacak çok insan var. Ha Nenehatun ne dersin?" Diye sormuştu.

Nenehatun "Sen burada babanın varisisin oğul! Ne dediğinin farkında mısın? Sana ihtiyaç vardır buralarda. Aklını başına topla da evini yuvanı bul başına geç. Anana, bacına sahip çık oğul!" diyerek Mirzahana ağzının payını vermiş ama Mirzahan pes etmemişti. Zaten öyle kolay da pes etmezdi.

Bir hafta geçmeden köyden kaçmış ve karşılaştığı tanıdıklara da "Dedem beni bugünler için yetiştirdi. Yetiş oğul, serpil büyü de babanın yerine geç." Dedi. "Ben dedemin vasiyetini tutarım. Varın gidin haber edin, herkes bilsin!"  
_______

Dedesi Mirzahanın vücudunun yeni gelişmeye başladığı günlerde yanına çağırmış, çoğuna ak düşmüş sakalları ile oynarken Mirzahanın gelişini izliyor, bacaklarını yere sert vurması, başı dik gezmesi ile aynı babası, onun gibi asabi olacak diye düşünüyordu.
Elini torununun omzuna koyarken gözleri doluydu. Vücudu ne kadar savaş yarası almışsa da hala çok güçlüydü. Kalbi ise bir o kadar yumuşaktı.

"Oğul! Senin baban çok mert bir insandı. Yolda kalana darda kalana yardım ederdi. Sen de onun gibi ol. Hakkı gözet. Her zaman haklının yanında saf tut. Ben hayatta olduğum sürece sana bildiklerimi öğretirim. E kocadım diye savaşmayı unutmadım ya! Evelallah bir akıncıdan fazlan olurda eksiğin olmaz. Benden sonra İzmir de Selim alpi bul. Sandığımda bir pusula yazılıdır. Benim selamımla söyle. Sende baban gibi akıncı olacaksın oğul..." Demiş ve o günden itibaren kılıç oyunlarını, gürz sallamayı, ok atmayı, ata binmenin ustalıklarını bir bir öğretmişti.

Mirzahanı tam bir asker gibi yetiştirmişti. Beklediğinden de fazla gelişmiş, pazıları güçlü, omuzları geniş, anlı açık, başı dik, adımları güçlü ve sertti. Savaş oyunlarını çok iyi bellemiş, atını da kendinden parçaymış gibi kullanıyordu.

Dedesinin vefatından sonra Nenehatun, Mirzahanın gitmesine izin vermemiş, otur oturduğun yerde demişti ama Mirzahan babası gibi dini milleti için savaşmak ve bu uğurda gururla şehit olmayı arzuluyordu...

Gülbahar HatunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin