16. Bölüm

236 11 16
                                    

 
Instagram: thegullbahar
Wattpad: Hanzade14533

Yazım veya mantık hatası varsa lütfen uyarınız...

Saygılar, sevgiler...

İyi okumalar.... 🍂🌹
_____________

🥀🥀🥀🥀
Cefasız Sefa olmazmıydı hiç?
Vefasız ne yaptı da bu kadar sevildi?
Güzel seven, daha güzel sevsin diye mi kavuşamazdı?
Beklemek şifa mıydı aşka?
Sabretmek hasreti bitirir miydi?
Neden vazgeçmezdi kalp hiç?
Her konuda sakinken bir isim sadece, ne yapıyor olabilirdi bu kalbe?
🥀🥀🥀🥀

_____________

Gece çökmüştü İstanbul'a...

Yağmur hızla dökülürken gökyüzünden bazan kaçmazdın bundan, bazan kendini anlatamazdın kimseye hatta kendine bile.
Ne yaşadığını, duygularının adını bilemezdin, çaresi nedir? Zehir midir? Panzehir mi? Geçer mi? Geçmez mi? İyi bişey mi? Kötü mü? Yakar mı? Dindirir mi? Öldürür mü? Diriltir mi?

Bilemezsin bazan...

Ama bir yağmur yağar çok sevdiğin gök yüzünden, etraf sis olur, karanlık çöker bir anda. Bazıları korkarken, sen kendini bulursun orada... herkes kaçarken, günlerdir gülmeyen yüzünde bir tebessüm belirir, koca gökyüzü... Bir o yansıtır derdini, bir o anlatır...
Bir o haykırır, bir o susturur. Onun karanlığı ki; kederlerinin kimliğidir. Senin her parçan onda bir parça, onda bir parça senin her parçan.
Belki de gökyüzü sensin...

Çektiğin ah'lar da karışır gider yağmurun sesi ile toprağın kokusuna...

Yatsı namazını eda eden cemaatin acelesi yoktu çıkmak için. Zira dışarıda yağmurun dinmesini bekliyorlardı. Kimi dua ediyor, kimi geçmişlerine Yasin suresi, kimi işden güçten okuyamadığı cüzünü tamamlıyordu. Kenar köşelerde  hatm-i haceler yapılıyordu.
Hasılı kelam kimse boş durmuyor, boş söz konuşmuyor, boşa vakit harcamıyordu.

Mirzahan' da yağmurun dinmesini bekleyenlerdendi. Bir hatam-i hace halkasına diz çöküp oturmuş, dağıtılan taşlardan nasibini almış, duasını okuyordu.

Yarım saat sonra çıkmıştı camiden. Ayaklarının onu götürdüğü yer hancının eviydi. Çürümeye yüz tutmuş kapıyı çaldı mirzahan, sonra fark etti ki açacak kimse yoktu. Kimse bir şeyden çakmasın diye hancı çalışmaya devam edecekti. Hancının hanımı da hastaydı.
Çok fazla zorlamasına gerek kalmadan açılmıştı kapı. Hancı ile anlaştıkları gibi her şey hazırdı. Son kontrolleri yaparken kadının cılız sesini duydu mirzahan. Bir şeyler söylemek istiyordu. Yavaşça eğildi yanına.

"Allah senden razı olsun oğul! Allah razı olsun! Allah razı olsun!..." diye sayıklıyor, arada giden nefesi hecelerini yutmasına neden oluyordu. "Allah ne muradın varsa versin oğul! Allah ne muradın varsa versin!..."
Elini elinin üzerine koydu mirzahan.

Kırışmış, solgun eller çok şey anlatıyordu kara gözlü adama...
Gözü kara gönlü yumuşacık adama...
Zaten duygusal boşlukta olan koca çınar ağacı misali yıkılmaz denilen o adam şimdi nahiflik, yumuşaklık, merhametle dolup taşıyordu...

Elinin tersi gözlerine gidipte refleksle silerken fark etti ağladığını mirzahan.
Çömeldiği  yerden yavaşça kalktı. Bir kaç kıyafetin doldurulduğu bohçayı sırtlandı kapıya doğru...

Gülbahar HatunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin