******
Egemen'i bu oda sınırları içerisinde gördüğüm ilk andan itibaren buranın Egemen'in evi olduğuna dair güçlü tahminler yürütmüştüm evet ama az önce öğrendiğim konum gereği buranın bir ev olabileceğini düşünmemiştim. Böyle yerler hep ofis, otel, pansiyon olmaz mıydı? İrdelememek adına başka bir soru yöneltmedim Sevda Hanım'a ve açık camdan dışarıyı izlemeye devam ettim. Müthiş bir kalabalık çıldırmışçasına bir o tarafa gidiyor bir bu tarafa geliyordu. Herkesin hayattaki telaşı, endişesi ve gayreti farklıydı bu yüzden ben kendi derdime odaklandım. Öldüresiye dayak yediğim bir babam vardı. Kılını kıpırdatmayan annem ve son bir haftadır karşıma çıkan yabancı bir adam. Onun haricinde başka bir yabancı adam ve başka bir yabancı adam daha.Halbuki nasıl bir hayatın var diye sorsalar; monoton, diye cevap verirdim. Hayatım öylesine sıradan, tekdüze ve rutindi ki birden yaşadığım bu şeyler benim gibi bir insana ağır geliyordu. Eminim herkese çok ağır gelirdi ama ben taşıyabilecek kadar güçlü sayılmazdım. Daha doğrusu kendimi güçlü sayılmaz sanırdım. Daha ne yükleri taşıyacağımdan bihaber önünde dayandığım camdan dışarıyı izlemeye devam ederken hemen arkamda bekleyen kadına döndüm.
"Abdest almama yardım eder misiniz?"
Tuvalet ihtiyacımı giderip vücudumdaki yaralı bölgeleri su temasından olabildiğince uzak tutarak abdestimi aldım ve Sevda Hanım'ın valizimi getirmesiyle içinden namaz için bir etek ve şal çıkarıp giydim. Valizden aldığım hırkayı seccade niyetine yere serecekken Sevda Hanım'a kıblenin yönünü sordum. Bilmediğini söyledi. Anlayışla kafamı salladım. Telefonum yanımda olsaydı uygulamadan bakabilirdim. Sevda Hanım'a telefonundan bakabileceğimi söylediğimde akıllı telefon kullanmadığını belirtti. Tekrar başımı sallamakla yetinip uygun bulduğum bir noktaya serdim hırkamı ve önce vakit namazıma niyet ettim. Ayakta kılabileceğimi düşünmem tamamen hataydı. Rükûa eğilirken başımın anlamlandıramadığım derecede dönmesi yüzünden olduğum yerde sendeledim ve devam etmeden selam verip çıktım namazdan.
Oturarak kıldığım namazın ardından içimdekileri Allah'a ilettim. Kurtarsın beni bu çıkmazdan, bu karanlıktan diye. Kurtarmayacaksa da dayanma gücü, mücadele sabrı versin diye. Oturduğum yerden kalkıp yere serdiğim hırkamı kenara bıraktım ve tekli koltuklardan birine oturdum tekrar.
"Keşke yatsanız biraz. Doktoru duydunuz dün, en az birkaç gün yüzüstü yatmanızı söyledi."
"İyiyim böyle, sağ olun." Bu doğruydu. Yüzüstü ve sırtüstü yatmak benim bu hayatta en sevmediğim yatma stillerinden iki tanesiydi. "Başımda beklemenize gerek yok Sevda Hanım, bir yere gitmiyorum. Lütfen gidip işlerinizi halledin."
"Kaçarsınız diye değil, Allah korusun başınız döner bir yere düşersiniz. Yatmıyorsunuz da zaten."
"Ayakta kalmayın o zaman oturun lütfen." diye yanımdaki diğer koltuğu işaret ettim. Bakışlarımı yanımdaki koltuğa oturan kadından çekip açık pencereden dışarıyı izlemeye devam ettim. Saat her ne kadar geçse de bu sokağın kalabalığı bitmek tükenmek bilmiyordu. Metrekare başına saniyede yüz kelle düşüyor olmalıydı, bu kalabalık istatistiksel olarak en kötü ihtimalle böyle ifade edilmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELFİDA
General Fiction"Erkekler ağlar mı Egemen ?" "Ağlar." diye yanıtladı beni hiç düşünmeden. "Ne zaman ?" Merak ediyordum. Kadınlara inat erkekler ağlamaz tabusunun ne zaman yıkıldığını merak ediyordum. "Kaybettiklerinde." "Peki sen hiç ağladın mı ?" "Ağladım." dedi...