23 -AMERİKAN TİPİ KOMPLO TEORİLERİ-

746 46 34
                                    

Avucumun içindeki halkada dolaşan bakışlarım aslında görevini yerine getirmiş, görmek istediği şeyi görmüştü. Ama yine de oyalanıyordu, bir anlam çıkarabilmek için. Yapamadım, E.K.A ne demek hiçbir tahmin dahi yürütemedim. Yine de yerel bir kuyumcunun markası olabilir diyerek avucumdaki yüzüğü cebime attım, eğer olur da bir daha aramızdaki ilişkinin sadakat boyutuna dair herhangi bir şey söyleyecek olursa yüzüne fırlatmak için.

Banyo dolaplarını karıştırırken bulduğum ateş ölçerin çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için düğmesine bastım ama çalışmadı. Çok basit ve aslında işe yarayacağından ümitli olmadığım bir yöntemi deneyerek pillerini çıkarıp yerlerini değiştirerek yeniden taktım. Dijital ekranın üzerinde turuncu ışığı görünce daha fazla oyalanmadım ve salona geçtim. En son yüzüne ve alnına bıraktığım bezler hala yerinde duruyordu, Egemen de. Ses çıkarmadan yanına gidip bezleri tekrar değiştirip elimdeki cihazı alnına okuttum. 38.4 yazan ekran tehlike arz etmese de soğuk su işlemi önceki ateşi hakkında bana biraz da olsa tahmin yürütebilme imkanı sağlamıştı. Daha önce hasta bir insanla hiç ilgilenmemiştim ama sağdan soldan duyduğum bilgilere göre üstünü değişmesi, temiz ve hafif şeyler giymesi gerekti. Hatta ılık bir duş alsa fena olmazdı.

"Ateşinizin bu şekilde düşmesi biraz zor. Duş alıp üstünüzü değişseniz daha iyi gelir." İtiraz ederse ya da terslerse bir saniye durmaz yukarı çıkardım. Burada sadece ve sadece vicdani sorumluluğumdan ötürü bulunuyordum ve eğer bir kez daha bu iyi niyetime nankörlük ederse bir başına bırakmaktan artık gocunmazdım çünkü otuz yaşındaki adama bebek bakıcılığı yapacak halim yoktu. Fakat içten içe kendimi doldurmalarımı boşa çıkardı ve beni şaşırtarak yattığı yerden kalkarak oturdu biraz. Kalkmadan önce aldığı alnındaki ve boynundaki bezleri sehpanı üzerine bıraktı ve ayaklandı. Sözlü veya beden diliyle beni onaylayan hiçbir şey yapmadığı için tam olarak ne yapacağını anlayamasam da ayaklanıp merdivenlere yönelmesi ile banyoya çıktığını anladım. Burada da banyo vardı, umarım kıyafetlerini alıp burada banyo yapardı. Umarım yeniden benim şampuanımı kullanmazdı!

O gittikten sonra peşinden birkaç dakika kadar öylece bekledim, ne yapmam gerektiğini düşünerek. Yukarı çıkma ihtimalim o gelene kadar yoktu. Parmağımdaki yüzükle oynamayı bırakıp sehpanın üzerindeki dağınıklıkları toparlayarak mutfağa girdim. Buradaki dağıttıklarımı da topladım ve bu gecenin son iyiliğini gerçekleştirmek üzere dolaba yöneldim. Çorbasını kaynatıp sehpanın üzerine bırakıp giderdim. Ona bu kadar iyilik yeterdi de artardı. Adam olana çoktu bile! O da adam olana yani.

Hasta bir insana ne çorbası yapılırdı, bilmiyordum ve telefonum da yukarıdaydı. Dolabı açtım ve elime gelen tüm sebzelerden birer tane çıkarıp hızlıca küp küp doğrayarak haşladım. Sütlü karışımı da içine ekleyip kaynattıktan sonra yağını tuzunu ekleyip ocağı kapattım. Daha önce bu çorbayı yapmıştım ama bir hastaya iyi gelir miydi hiç bilmiyordum. Çorbaydı işte en kötü içini ısıtırdı. İyi de adam yanıyordu en son! İşimi baltalayan detaylara çok takılmadan çorbayı bir kaseye koyup bir bardak suyla birlikte tepsiye yerleştirdim ve salona götürdüm. Koltuğa yaklaştıkça gelen titreme sesi, bir telefonun çaldığına işaret ediyordu fakat benimki yukarıdaydı. Geriye tek bir ihtimal kalıyordu. Normalde asla merak edip bakmazdım bile ama tepsiyi bırakmak için eğildiğim sehpadan kalkarken, hemen az önce kalktığı koltuğun üzerinde, ekranı açık bir şekilde çalan telefonun üzerindeki ismi gördüm. Nilay Aslan, diye biri arıyordu. İlgimi zerre çekmedi ve hatta hiç sorgulamadım bile. Bir anlık göz çarpmasıyla okuduğum isimden gözümü çekerken salonun girişinden gelen ses ile bakışlarımı telefondan çekip sesin kaynağına çevirdim.

Dediğim gibi banyo yapmıştı ve yine dediğim gibi üzerine gri bir eşofman ve beyaz ince bir tişört giymişti. Benim dediğim elbette gri bir eşofmanla beyaz bir tişört giyinmesi değildi, ince giyinmesiydi. Yine yayıldı şampuanımın kokusu salona. Öyle yayıldı ki yaptığım sebze çorbasının kokusunu bastırdı. Kendisine ait tam dört kutu şampuan dolapta dizili dururken ısrarla benim yarım şampuanımı kullanmasının nedeni beni sinir etmekten başka bir şey değildi. Bu sırada telefon çalmaya devam edince gecenin bu saatinde böylesine ısrarla arayan kişinin mazeretini merak etmedim değil. Zaten ilgilenmiyordum da, olur da yanlış anlar ilgilendiğimi düşünür falan diye; gözümü telefondan yana çevirmedim bile.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 03, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ELFİDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin