Hogwarts

690 33 3
                                    

Harry:
- Nerelerdeydin? Seni çok merak ettik!

Ellie:
- Geldim, ama yolda ufak bir... Tatsızlığa uğradık.

Harry:
- Cedric, ne oldu?

Cedric:
- Küçük bir Malfoy sorunu diyelim..

Ellie:
- Teşekkürler Cedric, beni korudun.

Cedric:
- Ben birşey yapmadım ki! Onlara ağzının payını sen bildirdin.

Ellie:
- Thanks!

Cedric:
- Sonra görüşürüz!

Ellie:
- Görüşürüz!!

Cedric gittikten sonra Hermione beni dürtmeye başladı. Ona "Sonra anlatırım" diye fısıldadım ve o büyük kapıdan girdim.

Gerçekten çok görkemli bir yerdi. Her yanda insanlar ve hayaletler vardı. Gökyüzüne açılıyormuş gibi duran bir tavan vardı, ama ben ve Hermione onun böyle gözükmesi için büyülendiğini biliyorduk.

- Ellie, seçmen şapka seni çağırana kadar Harry'lerin yanında dur.

Ellie:
- Peki McGonagall.

Allahım, ne kadar mükemmel ve otoriter ve disiplinli ve.... Allahım, Harry Potter'daki her insana tekrardan aşık olmuş olabilirim.

Ellie:
- Harry, Profesör McGonagall seçmen şapka beni çağırana kadar yanında durmamı söyledi.

Harry:
- Tabii, gel otur yanıma.

Harry'e gülümsedim ve diğer masalara göz gezdirdim. Hufflepuff masasındaki Cedric, bana bakıyordu. Ona baktığımı görünce gülümsedi. Rawenclaw masasından birkaç kız ve erkek bana merakla bakıyordu. Gryffindor masasının hemen hemen yarısı bana ilgi ve merakla bakıyordu zaten. Slytherin masasından Draco bana yiyecekmiş gibi bakıyor, Pansy bana sinirle baka baka Crabbe ve Goyle'a birşeyler söylüyordu.

Açıkçası Draco'dan korkmuştum. Ama benim ikizim vardı, bana birşey yapamazdı... Yani... Umarım...

O sırada seçimin başladığını farketmemiştim. Diğer yanımda oturan Ron'un beni dürtmesiyle kendime geldim ve oraya odaklandım. Tam o sırada beni kalpten götürecek o ses duyuldu.

Seçmen Şapka:
- Ellie Diana Potter!!

Hemen oraya gittim, tabureye oturdum ve McGonagall başıma şapkayı koydu.

Seçmen Şapka:
- Sadıksın, arkadaşlarına bağlısın. Zekisin, bu zekan her yerde her şekilde kullanılabilir. Cesursun, gözün kara. Düşünmeden her türlü davranışı yapabilirsin. Ama sende fazla olan birşey var.. Sen çok hırslısın. Başarın için herşeyi yapabilirsin. Şimdi sana binanı açıklayacağım ama... Aklından şunları asla çıkarma... İnsanların hem iyi hem kötü tarafları vardır. Önemli olan hangisini seçtiğimizdir. Ve senin içindeki iyilik sen nerede olursan ol kendini gösterir. Veee... SLYTHERİN!!

Slytherin masasından bir alkış koptu. Sadece Draco ve tayfası alkışlamıyordu. Umrumda da değildi zaten.

Harry bana "Nerede olursan ol, yanındayım" şeklinde bakıyordu. Hermione ve Ron'un bakışları da umut vericiydi. Hey! Cedric niye hayal kırıklığına uğramış gibi bakıyor? Kötü birşey yapmadım ki!!

- Huu hu!! Orada mısın?

Ellie:
- Ne? Ah! Pardon. Dalmışım!

- Problem değil. Bu arada ben Adrian Pucey.

Ellie:
- Bende Ellie Diana Potter.

Adrian:
- Harry'nin nesi oluyorsun?

Ellie:
- İkiziyim. Ama kayıp ikizi!

Adrian:
- Nasıl yani?

Ellie:
- Ben 3 güne kadar Türkiye'de yaşıyordum. Ayrıca Potterhead'im. Yani Harry Potter'dan haberim vardı ve hayranıydım, aslına bakarsan hâlâ da hayranıyım. Bir insan ikizinin nasıl hayranı olabilir? İşte canlı örnek! Neyse, birgün annemle babam -yani annemle babam sandığım annem ve babam- düğüne gitmişlerdi. Bende evde yalnızdım. O sırada Dumbledore geldi bana herşeyi anlattı. Harry'nin alnında, benimde omuz hizamda (saçımı çekip omuz hizamdaki yara izini gösterdim) yara izimizin Voldemort tarafından verildiği gün, yani bize affedilmez lanet yaptığı gün annem bizim önümüze geçmiş ve sevgisiyle bizi kurtarmış. Sonra biri beni bulmuş ve üvey -muggle- aileme vermiş. Ama onların da hiçbir şeyden haberi yoktu, yani beni gerçek öz evlatları biliyorlardı, Dumbledore onlara ve abime Obliviate yapmadan önce...

Adrian:
- Vay be, amma değişik hikayeymiş.

Biz Adrian'la bunları konuşurken yemek şöleni başlamış ve tüm yemeklerimizi bitirmiştik. Herkes kendi binasının masasından kalkıp ortak salonlarına gitmeye başlamışlardı.

Ellie:
- Adrian, ben nerede kalacağımı pek bilmiyorum. Kitaplarda da Slytherin'in bulunduğu yerden pek bahsedilmiyor. Yolu bana sen gösteren olur mu?

Adrian:
- Tabii ki! Ama önce Profesör Snape'ten oda numaranı öğrenelim.

Snape'in yanına gittik. Açıkçası Snape'ten biraz korkuyordum ama beni görünce bakışları yumuşayınca bende rahatladım.

Ellie:
- Profesör Snape, benim oda numaram kaç?

Snape:
- 397 bayan Potter.

Ellie:
- Teşekkürler Profesör.

Biz zindanlara doğru giderken Adrian bana Slytherin'le ilgili bilmem gerekenleri anlatıyordu. (Slytherin'le ilgili birkaç yerde değişiklik yaptım.)

Adrian:
- Slytherin Ortak salonuna bu kattaki zindanların hemen karşısındaki duvara parolayı söyleyerek girersin. Parola yıllardır."Safkan", değişmedi.
Ortak salonda büyük bir Salazar Slytherin portresi vardır, oranın karşısında rahat, büyük, siyah deri koltuklar.. Kızların ve erkeklerin odası ayrıdır, herkesin kendi özel odası vardır. Kapı kilitli değilse erkekler bile kızların odasına girebilir, kapıyı kilitli tutmani tavsiye ederim.

O sırada zindanlara gelmiştik. Parolayı söyleyip içeri geçtik. Adrian'la bana eşlik ettiği için teşekkür edip odama doğru yola çıkmaya başladım.
O sırada bir kol beni durdurdu...

716 kelime!! Bir yerlerde ufak değişiklikler yaptım. Cedric bizden bir yaş büyük, Slytherin'in girişi zindanlarda ama zindan senin katta. Bu da demek oluyor ki ortak salonlarına gölün altında kalmıyor. Herkesin kendi özel odası var. Bu kadar. Baybay ♡♡♡♡♡♡

Ellie Diana Potter ♡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin