.
.
.
.
Kafamı uyuşukça sert zeminden kaldırdım. Hemen kitaplarımın yanında duran telefonumu aldığımda saatin çoktan onu geçtiğini gördüm. Bugün eve biraz erken gitsem sorun olmazdı herhalde. Tartıştığımız günün üzerinden bir hafta geçmişti ve ben dediğim gibi onların yüzünü doğru dürüst görmemiştim. Tabi bunda derslerimin başlamasının ve işe dönmemin de etkisi büyüktü. Bir haftadır kahvaltıya kalmadan evden çıkıyor, herkes uyuduktan sonra eve gidiyorudum. Tek bahanem de kütüphanede ders çalışmamdı, tabi bahanem işime de yaramıştı. Yaşadıklarımı düşünmemek ve eve gitmemek için saatlerce ders çalışıyordum. Bugün biraz daha erken gidecektim çünkü kafede biraz fazla yorulmuştum, sabah okula gelip derslerime girmiş, öğleden sonra da işe gitmiştim. Akşam üzeri tekrar okulun yirmi dört saat açık olan kütüphanesine gelip ders çalışmaya başlamıştım. Ama kapanan gözlerim ve ağrıyan başım bugün daha fazlasını yapamayacağımı söylüyordu. Yavaşça masanın üzerindeki dağınıklığı topladım, diyetisyenimin önerisiyle kahveyi azaltmam bana iyi gelmemişti ama şu an için önceliğim sağlığımdı. Masanın üzerindeki tüm dağınıklığı sırt çantama sığdırdığımda hazırdım. Çantamı sırtlayıp çıkışa yürürken bir yandan da otobüs saatlerini kontrol ediyordum. Otobüsün gelmesine çokk az kaldığını gördüğümde adımlarımı hızlandırdım.
Soğuk havayı gülümseyerek içime çektim. Saat kaç olursa olsun otobüs asla boş olmuyordu. Neyse, ayakta durmayı seven biri olarak bunu umursamayacaktım. Eve doğru yürürken içimden uyumuş olmaları için dua ediyordum. Kapıya geldiğimde çantamdan tartıştığımız gün Hilal hanımın kapıdan çevirerek verdiği anahtarı çıkardım. Sade ama çok sevimli bir anahtarlıkla birlikte vermişti, belki çok büyütüyordum ama benim için böyle küçük ayrıntılar çok önemliydi. Bir anahtar vermesi dahi çok anlamlıydı. Yine düşüncelere daldığımı farkedip silkelenerek kapıyı açtım. Kapıyı açmamla hayal kırıklığına uğramam bir oldu, salonun ışığı açıktı. Şimdi selam vermeden yukarı çıksam ayıp olurdu, üstelik Hilal hanım ve Hikmet beyle bir sorunum da yoktu. Her gerildiğimde olduğu gibi terleyen avuç içlerimi üstüme silerek salona ilerledim. Salona girdiğimde, şaşırmıştım. Ben herkes oturuyor sanıyordum ama sadece Hilal hanım vardı, salona girmemle bunu bekliyormuş gibi bana dönüp hafifçe tebessüm etti. 'Gel kızım otur, bende seni bekliyordum.' ne diyecekti ki? iyice gerilirken oturduğu geniş koltuğun köşesine iliştim. Yüzüne sorar gözlerle baktığımda konuşmaya başladı, 'Kızım bir haftadır bizimle köşe kapmaca oynadığının farkındayım. Aslında ben kahvaltının ertesi günü seninle konuşmak istedim fakat baban sana biraz zaman vermemiz gerektiğini söyledi' babam 'ama bu kadar dayanabildim işte. Haklı olduğunu biliyorum, sen bu kadar olgun yaklaşırken abilerinin bencilce davranması seni kırdı belki de kızdırdı. Ama bize bir şans daha vermez misin? Lütfen. Yarın kahvaltıda bize katılır mısın? Hem birlikte vakit geçirmezsek nasıl birbirimizi tanıyacağız değil mi?' sıkkınca bir nefes aldım, onu kırmak istemiyordum, 'Hilal hanım sorun zaten bu, oğullarınız beni tanımak istemiyor. Belli ki zor şeyler yaşamışlar fakat bunların sorumlusu ben değilim.' konuşmama devam edecekken daha fazla uzatmak istemedim, üstelik yorgundum. 'Benim için sorun değil, yarın kahvaltıya da katılırım.' Yüzündeki kocaman gülümsemesiyle gülümseyerek salondan çıktı, oturduğum koltukta kala kalmıştım. Doğru mu yapıyordum acaba? Düşüncelere dalacağımı fark edince hızla koltuktan kalktım, düşünmenin sırası değildi. Gidip hemen uyumalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruhan
General FictionTek dileği ailesinin olması olan Ruhan, dileğinin kabul olacağını nereden bilebilirdi?