.
.
.
.
Ailecek yaptığımız pikniğin üstünden üç gün geçmişti, abilerim nedendir bilinmez çok ılımlı davranıyorlardı. Eskiye nazaran biraz daha fazla konuşuyorduk ama hala yanlarında tam anlamıyla rahat değildim. Öyle ya da böyle onlar ailemdi ve onlarla yaşamayı kabul etmiştim, onlara alışmam lazımdı. Üstelik öz anneme 'hanım' diye seslenmem sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Bir adım atsam gerisinin geleceğini görebiliyordum ama beni tedirgin eden abilerimdi. Ahves'in fevri yapısı, Adar'ın ne tepki vereceğini kestiremem beni zorluyordu, yanında en rahat olduğum kişi ise şüphesiz ikizimdi. Bir ikizim olduğunu hatırlamam bile gülümsemem için yeterli oluyordu, sanki eksik yanım tamamlanmış gibiydi. Şimdi de odamda oturmuş ders çalışmaya çalışıyordum ama odaklanabildiğim pek söylenemezdi. Aynı cümleyi beşinci kere okurken kapım açıldı, 'Müsait misin? Film izliyoruz birlikte, işin yoksa sende gelsene' düz bir ses tonuyla konuşan Rahdan'a baktım, tabi ki gidecektim, 'Tamam kitaplarımı toplayayım geliyorum' başıyla onaylayarak odamdan çıktı. Üstüme şöyle bir bakınca evde giydiğim pijamalarımdan biri vardı, sorun olmazdı.
Hala üstümden atamadığım çekingenlikle salona girdiğimde gördüğüm yabancı yüzle şok oldum. Rahdan misafir olduğunu söylememişti ki, daha düzgün bir şeyler giyerdim en azından. Misafire rezil olmamın utancı da eklenince yer yarılsa da içine girsem tavrımla tekli koltuğa oturdum, televizyonda bir film açıktı evet ama durdurmuşlardı. Beni mi bekliyorlardı acaba? Adar abim boğazını temizleyince televizyona diktiğim bakışlarımı ona çevirdim, 'Ruhan bu arkadaşım Atalay, Atalay bu da bahsettiğim kız kardeşim Ruhan' kim olduğunu merak ettiğim kişiyi tanıtmasıyla ona döndüm, griye benzeyen mavi gözleriyle o da bana bakıyordu. Yeni tanıştığım için olan çekingenlikle 'memnun oldum' diye mırıldandım. Bakışları çok dikkatliydi, söylediklerimle balını hafşfçe öne eğerek bakmaya devam etti. Azıcık rahatsız olmuştum ama kendimi rahatsızlığımı belli edecek kadar samimi bir ortamda da hissetmiyordum. Gözlerimi televizyona dikerek filmi açmalarını beklemeye başladım.
Odama girdiğimde derin bir nefes aldım, aşağıda nasıl da gergin bir ortam vardı! Gerginliğe bir anlam verememiştim aslında, adının Atalay olduğunu öğrendiğim adamla samimi oldukları çok belliydi. Ayrıca Affan abimin benden kız kardeşim olarak bahsetmesine de şaşırmıştım. Teorikte öyleydim ama pratikte sokaktaki bir yabancıyla daha iyi anlaşıyordu muhtemelen. Düşündükçe her şey daha da karmaşıklaşıyordu, daha çok üzülüyordum. Bu yüzden dışarı çıkmak için hazırlanmaya başladım, bisikletimi almaya gidecektim. Dedemin üniversiteyi kazandığımda ev anahtarı ile birlikte vermişti. Şey demişti dedem, 'Bu ev hediye değil, senin hakkın. Buna ihtiyacın olduğunu ikimizde biliyoruz. Asıl hediyen işte bu, belki beğenmezsin ama deden bunu akıl edebildi.' söyledikleri aklıma gelince gözlerim doldu, dedemin aldığı bir şeyi nasıl beğenmezdim Üstelik o kadar güzeldi ki, hem turuncuydu! Yağmur veya kar yağmadıkça okula ve işe bisikletimle gidiyordum, aile karmaşası çıkınca arada o da kaynamıştı. Dedem aklıma gelince bozulan moralim, bisikletimi hatırlayınca geçmişti. Rengini çok beğendimi söylediğimde 'içinde hep böyle olsun, renklerin hiç solmasın güzel kızım' demişti. Ah, ne çok özlemiştim dedemi. Yüzüme bir gülümseme kondurup aşağı inmeye başladım, büyük evler beni mutsuz ediyordu. Küçük evleri seviyordum ama bunu dile getirip kimsenin düzenini bozmaya çalışmayacaktım tabi ki. Ortalıkta kimseyi göremeyince umursamadan evden çıktım, işleri olabilirdi.
-
Ayağa kalkarak vücudumu esnettim, her yerim tutulmuştu. Her zamanki gibi saatlerce ders çalışmıştım, hayatım bundan ibaretti. Yeteri kadar çalıştığımı düşündüğümden aşağı inmeye karar verdim, ailemle vakit geçirmek iyi olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruhan
General FictionTek dileği ailesinin olması olan Ruhan, dileğinin kabul olacağını nereden bilebilirdi?