11. Bölüm

2.4K 101 17
                                    

Jungkook's pov:

Kapının önünde endişeli bir şekilde oturuyordum. Bebeğimin iyi olması benim için en önemli şeylerden biriydi. Aklımda bir plan vardı. Kimsenin gitmek istemediği bir yerde bir ev inşa ettirmiştim. Kendi zevkime göre iç ve dış dekorasyonu yapmıştım. Çünkü şuan bulunduğumuz ev gerçekten -benim zevkime göre- berbattı.

Jin hyung kucağında Taehyung'la çıkınca hemen oturduğum yerden kalkmış ve bebeğimi kucağıma almıştım. "Jin hyung burada Taehyung'a bakmaları için tanıdığın birileri var mı? Seninle bir şeyler konuşmam gerek." Demiştim.

Taehyung's pov:

Demişti. Kesin benimle ilgili bir şeydi. Tanrım kesin benden nefret ediyordur. Onu ve kendimi rezil etmiştim. Her gittiğim ortamda illaki böyle bir şey yaşamak zorundaydım sanki! Ya ağlardım ya bir şeyleri devirirdim ama bir şekilde kendimi rezil etmeyi her zaman başarırdım.

Benim üzüldüğümü Jungkook fark etmişti. "Tanrım, bebeğim iyi misin? Bir yerinde bir şey mi var?" Diye sormuştu endişeyle. Ne diye böyle yapıyorduki? Zaten ya biraz sonra yada daha sonra göndereckti beni. Ne diye kendine daha çok bağlıyordu?

"Yaşadıkları fazla gelmiş olabilir Jungkook. Ve evet, var. Hemen çağırayım gelsin de sende ağzındaki baklayı çıkar." Demiş ve kıkırdamıştı. Jungkook gülmemişti. Tek benim yanımda gülüyor, tek benim yanımda bütün duygularını dışa vuruyordu. Dışarıda vurduğu ortak duygulardan bir -ve tek- olan duygu ise nefretti. Dışarıda sadece nefret kusardı. Daha önce dışarıda görmemiştim ama bugün işe giderken mutfağın camından bakmıştım.

Yüzünde çok ciddi bir ifade ile yürüyor, etrafa soğuk bakışlarından atıyordu. Üstüne giydiği siyah takımı onu daha korkunç kılıyor bu yüzden etrafındakiler ondan korkuyordu. Korkmalarına tek sebep olan şey üstündeki takım elbise ve bakışlar değildi. Öyle bir baskınlığı vardı ki ortamlarda, siz burada olsanız o baskınlıktan buz kesilir veya korkudan koşarak kaçırdınız.

Jin hyung içeri girip bir kaç konuşma yapmıştı. Bu sıradada Jungkook ben kucağındayken kalktığı yere geri oturmuş ve bir eli belimdeyken diğeride saçlarımı okşamaya başlamıştı. Tanrım bana umut vermeye devam ediyordu ve bu benim ister istemez umutlanmama neden oluyordu. Ona sormam gereken bir kaç soru vardı. İçimden Jin hyung'un bir kaç dakika daha sonra gelmesi için dualar ediyordum.

"Babacığım... sana bir şey soracağım." Demiştim biraz ağlamaklı bir sesle. Tanrım tekrar ağlamak ve insanlara yük olmak istemiyordum. Beni, dışarıdaki insanların 'ne kadar soğuk bir ses' diyeceği ama benim içimi en derinlerine kadar ısıtan bir sesle onaylamıştı konuşmam için. "Bugün Rosé Noona bana 'Güzel çocuk' dedi." Beni, gözlerimin en derinlerine bakarak dinliyordu. Bu yüzden bende bunu söyledikten sonraki gözlerindeki ışıltıyı görmüştüm. "Bu söz bana küçükken ki bir arkadaşımı hatırlattı." Dediğimde gözleri ufak dolmuştu. "Hmm bana bu çocuktan bahseder misin bebeğim?" Demişti.

"Çok tatlı bir çocuktu. Benden büyüktü ama aynı yaştaymışız gibi benimle oyunlar oynar benimle konuşurdu. Aslında onunla, arkadaşlarımın bana 'tam bir ibnesin! Bizden uzak dur!" Dediği gün tanışmıştık. Ben tekrar parka gelmiştim. Ve o çocuk yine oradaydı. Benim yanıma geldi sohbet ettik. Bana, adımı sorarken 'Güzel çocuk' demişti. Bende cevap verirken ona 'Tavşan çocuk' demiştim. Birbirimizin adını bilmemize rağmen 6 ay 5 gün bir birimize böyle seslenmiştik. Daha sonra bir gün ortadan bir anda kayboldu. Evine gittiğimde kapısında bir not vardı. O zamanlar okuma yazma bilmiyordum. O notu evime götürmüş ve çok güzel saklamıştım. Okuma yazma öğrendiğimde, okuduğumda 3 gün boyunca durmaksızın ağlamıştım. Çok severdim onu- seni." Demiştim. "NEDEN BİR ANDA ÇEKİP GİTTİN HA!!?" Diye bağırmış ve bağırmamla şiddetli bir şekilde ağlamaya başlamam bir olmuştu.

AGEPLAY > TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin