3. Bölüm

22.9K 2.2K 1.9K
                                    

Merhaba 💛

Güzel eşliğiniz için teşekkürler. Oy ve görüşlerinizi bekliyorum. 🌸

Keyifli okumalar.

☀️

Uçaktan iner inmez soluğu mezarlıkta alan İnci, annesine hayatında olup bitenleri anlatmış ve ona duyduğu yoğun özlemi her seferinde yaptığı gibi için için ağlayarak dile getirmişti.

Annesizliğe alışmasına alışmıştı lakin yüreğindeki hasret dolu sızı hiç geçmiyordu. Hafiflemiyordu da...

"Mükemmel bir anne olduğun için içimdeki bu sızı hiç dinmiyor, teşekkür ederim." diyerek yanan boğazının müsaade ettiğince soluklandı. "Seni çok seviyorum."

Üzeri rengarenk çiçeklerle bezeli mezardan avuçladığı toprağı okşayıp, elini annesinin adının yazılı olduğu mezar taşına uzattı gitmeden önce. Çocukken mermere çizdiği şeftali, pamuk şekeri, mercimek çorbası, makarna ve balık resimlerinin yalnızca silik, cansız izleri kalmıştı. Belli belirsiz kalan izleri okşarken gözlerinden süzülen yaşlarla gülümsedi. Oraya çizdiği ve kadının en sevdiği yiyeceklerin resimleriyle annesini besleyip, yaşatacağını sanmıştı o zamanlar... Sonra dedesi onu azarlayıp, anneannesi de bunu yapmasının yanlış olduğunu izah edince vazgeçmişti.

Ama çocukluğunda buraya her gelişinde, annesinin ona yanıt vereceği inancıyla her şeyini detaylıca anlatmaktan, umutla toprak yığınından gelecek yanıtı beklemekten vazgeçmesi daha zor olmuştu. Fakat yaş aldıkça umudu azalmış, umudu azaldıkça da anlattıkları ve orada geçirdiği zaman da azalmıştı. Ve azalmaya da devam ediyordu anlaşılan. Zira kolundaki saate baktığında her zamankinden daha kısa kalmış olduğunu gözden kaçırmamıştı.

Islak gözlerini silip, annesinin mezar taşını öperek mezarlığa uzanan yokuşu geri indi valiziyle. Sonra da yoldan geçen boş bir taksiyi durdurup 18 yaşına kadar yaşadığı evin -eskiden hapishane olduğunu düşündüğü yerin- adresini söyledi.

Çok geçmeden, trafiksiz bir şehirde olmanın avantajıyla evinin önünde bulmuştu kendisini. En sevdiği iki insan -ikizi ve anneannesi- burada yaşıyordu, o sebeple hala daha evi olarak görüyordu burayı. Onları görecek olmanın verdiği mutlulukla iç geçirip, beklemeden önünde durduğu bahçe kapısını ittirdi.

Bahçeye adımını attığı ilk anda "Oooo İnci ablam gelmiş." diyerek bağıran Batuhan, elindeki hortumla çiçekleri sulamaktan vazgeçip kendisine koşunca sevinçle kucakladı oğlanı.

Evlerinin vefakâr emektarları Belgin ve İrfan'ın tek çocuklarıydı Batuhan. Seval'in kızı, İnci'nin kuzeni Tuğçe ile aynı yaştaydı ve hep birlikte büyümüşlerdi. Ancak İnci, öz kuzeninden daha çok seviyordu Batuhan'ı ve bundan da zerre rahatsızlık duymuyordu. Henüz 20 yaşında olmasına rağmen hem çok zekiydi hem de hayatı ve dünyayı İnci'yle neredeyse aynı perspektiften sorguluyordu.

Uzun uzun sarılıp ayrıldıklarında, "Ee nasıl geçti finalleriniz doktor bey?" diye sordu İnci, valizini almak için eğilen Batuhan'a.

"Mükemmel geçti, artık 2. sınıf düşünsün."

"Sen beynindeki girus ve sulkusların fazlalığının hakkını veren bir aslan parçasısın! Helal olsun beee!" diyerek enerjik biçimde Batuhan'a tekrar sarıldı İnci. "Aferin sana akıl küpüm!"

"İnci'm."

O sırada evden bahçeye çıkan anneannesiyle Batuhan'dan ayrılıp yaşlı kadına koştu sırıtarak. Anneannesi, yaz geldiğinde giymeye başladığı ince pamuklu elbiselerinden birini giymiş, başına da ince bir şal ile örtmüştü. Sıcaklığı bilindik, güvenli kollar arasındaki yerini alınca yaşlı kadının yanaklarını, alnını öpücük yağmuruna tutup var gücüyle sarıldı ona. Gül kokusunu doyasıya içine çekti.

Güneşi YakalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin