Ön okumasını yayınladığım bölümün full hali sizlerle...
Okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederim <33Evin salonundayız... Bir elim pansuman yapılmış ve sarılmış... Diğer elim ise Donghyuck'un ellerinde...
Hiçbir şey söylemiyordu bana. Belki de böyle olacağını, o adamın yanına gitmem gerektiğini söylediği zaman anlamıştı. Ya da bana çok alışmıştı.
'Bu elinin bandajını günde iki kez yenilememiz lazım. Biraz fazla hasar bırakmış.'
Bir şey demeden Donghyuck'u izlemeye devam ettim. Kedi kucağıma yatmış bir şekilde bandajlanan ellerimi izliyordu. Donghyuck ne zaman gazlı bezi elimin çevresinde döndürse oyun sanarak ayaklanıyordu.
'Bunu ondan saklayamazsın Jaemin.'
'Başka seçeneğim yok.'
'Bana kızacaksın ama... Babanın yanına gitmesi gerekiyor Jaemin. Sana ne olup bittiğini bilmeye hakkı var.'
'Hayır Donghyuck, lütfen. Bir şekilde çözüp gideceğim.'
'Havalimanında yakalanırsan direkt tutuklarlar Jaemin. Sana yardım etmek istiyorum.'
'O zaman bana benim de hemfikir olacağım planlarla gel lütfen. Bunu yapmayacağım.'
Donghyuck pansumanı bitirdikten sonra ellerimi bıraktı ve elini yıkamaya gitti. Geldiğinde daha sakin bir hali vardı. Yanıma oturdu. Cümlelerini kafasında toparlamaya çalışıyordu.
'Jaemin... Kendinde var olan iyileşmeyi görebiliyor musun?'
İyileşme ile neyden bahsettiğini anlamıyordum. Ya da anlamak istemiyordum.
'Yaşıyorsun. Gerçekten yaşamaya çalışıyorsun. Biriyle geçirdiğin vakitten keyif alıyorsun ya da keyif almak istiyorsun. Bunu görebiliyorum.'
Donghyuck'u sadece alkollüyken bu kadar duygulu görmüştüm. Dokunsam ağlayacak gibiydi.
'Biliyorum çok zor. Ama beraber halledeceğiz. Bir kere de olsa onun da babanı tanıması gerekiyor.'
'Bir kere ile kalmayacak Donghyuck... Babamı tanımıyorsun.'
'Jaemin... Sen varsın. Ben varım. Onu yalnız başına göndermiyoruz. Sadece senden istediğim babanın yanına onunla beraber ben gideyim. Bana güveniyorsun değil mi?'
Kafamı salladım. Ona kendimden bile daha çok güveniyordum.
'Sen gelme. Ama ona sen söyle. Anlat. Böyle bir babam var de. Böyle oldu de. Onun da seni anlamasına izin ver Jaemin. Hayatına aldığın insandan bütün hayatını saklayamazsın.'
Gözlerim doluyordu. Kafamı aşağı indirip bir süre sakinleşmeye çalıştım. Sonra tekrar Donghyuck'a döndüm. Dakikalarca ağlamamak için verdiğim çaba boşa gitmişcesine gözlerimden yaşlar dökülüyordu.
'İstemiyordum biliyor musun Donghyuck? Onunla olmak istemedim. İçinde deli gibi bir acıyla yaşarken onu kendi hayatıma katmak istemedim. Dengesizdim, aptaldım...'
Hafifçe iç çektim.
'Önceden yaşadıkları yetmezmiş gibi şimdi de ben korkutuyorum onu. Her an son anımızmış gibi davranıyor. Ellerimi bırakışı, güle güle deyişi bile hüzünlü... Çünkü benim ne yapabileceğimi kestiremiyor. O kadar korkunç biriyim ki Donghyuck ona 'Hayır, korkma. Seninle kalacağım.' diyemiyorum. Çünkü ben de korkuyorum.'
Hıçkırıklara boğulurken Donghyuck beni kolları arasına aldı. Sımsıkı sarılmak ve sırtımı sıvazlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordu. Çünkü biliyordum ona da aynı korkuyu yaşattığımı. Aynaya her baktığımda gördüğüm şeyin beni yaşamaktan alıkoyduğunu biliyordu. Işıltımı kaybettiğimi, bulmaya çalışırken de etrafımdaki ışıltıları söndürdüğümü biliyordu. Peki nasıl yanacaktı o ışıklar? Nasıl mutluluk verecekti bana? Onları nasıl güvende hissettirecektim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
symphony | jaemin
Fanfiction15 yaşımdan beri -ya da bir şeyleri fark etmeye ve canımı acıtmaya başladığından beri diyelim- hayatın benim için daha sakin ve daha acısız geçmesini istemiştim. Huzurlu ya da mutlu bir hayata ihtiyacım yoktu. Keza bunun imkansız bir şey olduğunu da...